10 yılı aşkın süredir bu konuda yazıyor çiziyor söylüyorum. Konu azda olsa yeni gündeme geliyor.
Öcalan, yakalandığı 15 Şubat 1999 tarihi öncesinde işlediği suçlardan ceza almış olup o suçun cezası infaz ediliyor.
Gözaltına alınma anından itibaren hukuki kesinti oluştuğu için o andan sonra bir eylemi var ise o eylemler yeni bir suç oluşturuyor.
Öcalan’ın, İmralı’dan, PKK’ya, emir ve talimat verdiği, yönlendirdiği, yönettiği, her yönüyle ve de İHAM kararıyla bile sabit.
İHAM’ın, 2013 tarihli Vinter/İngiltere kararı gereği, her suç ve cezada koşullu salıverme hakkı olmak zorunda. İdam nasıl kalktı ise kişinin ölene kadar cezaevinde kalması da, dış dünya ile bağı kesildiği için bir tür fiilen idamdır denilerek böyle bir karar verildi. Bu nedenle Öcalan’ın işlediği suçta da koşullu salıverilme olması gerekiyor.
Bu nedenle, İHAM kararı uyarınca mahkûmlar için en fazla 25 yıl dolunca koşullu salıverme gündeme gelmeli, eğer cezaevinde sergiledikleri tutum nedeniyle salıverilmezlerse durumları en geç birer yıl arayla gözden geçirilmeli ve bunu sağlayacak, bunları genel olarak düzenleyecek bir yasa çıkarılmalı. Bu yapılmazsa, hem bir hak ihlali hem tazminat hakkı da doğuyor.
Bu durumda 25 yılın dolduğu 15 Şubat 2024’ten itibaren Öcalan’ın koşullu salıverilmesi artık her zaman gündemde olacak.
AKP, her suça koşullu salıverilme konusunu, hukuk diye değil işine geldiğinde kuşkusuz gündeme getirecek. Kamuoyuna yansımasa da bu konunun Öcalan bir tarafa çeşitli davalar nedeniyle ayrıca Avrupa Konseyi ile görüşme konusu edildiği de bilinmelidir.
Oysa Öcalan için ayrı bir suç olan 15 Şubat 1999 sonrasından bugüne kadar İmralı’dan örgütü yönetme konusu ayrı bir yargılamaya konu edilmelidir. Hukukun gereği bu.
İmralı’dan örgütü yönetme konusunda Adalet Bakanlığı’nın yardım ve yataklığı olmadan bu eylem gerçekleşemeyeceği için, Öcalan’ın örneğin çöxüm süreci denilen dönemdeki eylemleri ve diğer eylemleri sırasındaki iktidar mensupları ve bürokratları da bu suça iştirakten yargılanmalıdır. Bu da hukukun gereği.
Öcalan, koşullu salıverilirse, yarattığı mağduriyetler nedeniyle can güvenliği olmayacağı muhakkak. Onun için de formüller aranıyor. İHAM kararı görmezden gelinip şimdilik koşullu salıverilmeyip İmralı’da tutuluyor ve ayrı bir yer hazırlanıyor. Onun için de devlet adeta hem güvenliğini sağlayıp şimdilik en güvenli yer olan cezaevinde tutuyor, hem de İHAM kararı gereği serbest bırakılma konusunda bir yasa çıkarılmadığı ve cezaevinde tutulduğu için maaş öder gibi ileride her ay tazminat da ödenecek.
Öcalan yargılandığında, kuşkusuz en az 25 yıl infazı gereken yeni bir ceza alacak. Aynı durum yardım ve yataklık eden iktidar mensup ve bürokratları için de söz konusu olacak.
İmralı’dan çıkarılıp Öcalan’a ev hapsi denilerek, iktidar ve mensuplarının ve Öcalan’ın yeniden yargılanma konusu bertaraf edilmek isteniyor.
Öcalan’ın Kürt hareketi lideri değil, terörist kimliğininin değişmediğini, (PKK’nın Kürt hareketi değil, emperyalizmin oyuncağı olduğunu) söylemekten ve tekrar yargı önüne çıkarmaktan uzak duruluyor.
Unutulmamalı ki, AKP özellikle çözüm sürecinde Öcalan ile PKK’yı yönettirdiği için kendi mensup ve bürokratlarının da günün birinde mutlaka yargılanacağını bildiği için hem bu durumdan ve siyasi etkisinden kurtulmak, bu nedenle de iktidardan olmamak, hem de bunu oy’a dönüştürmek, anayasa değişikliğine de destek yaratmak için, her adımı atıyor.
Daha yeni DEM milletvekilince verilen ve eleştirilen 25 yılı aşan mahkumlara koşullu salıverilme hakkı tanınması konusundaki yasa teklifi, İHAM kararından kaynaklanıyor. Ancak Öcalan’ın 1999 sonrası da suç işlediği ve yargılanması gerektiği asla unutulmamalı. Öcalan bu nedenle de mutlaka yargılanmalı. Tabiiki cezaevinden ortam sağlayıp ona yardım ve yataklık edenlerle birlikte. Ki bu konuda sorumlu olanlar da kuşkusuz cezaevlerini yöneten Adalet Bakanlığı ve AKP bürokratları.
Demirtaş ise, yasadaki süre aşılarak hukuksuzca cezaevinde tutuluyor. Bu durum AKP’nin siyaseten işine yarıyor. Demirtaş, siyasi haklarını dışarıda halk içinde kullanabilse, daha etkili olacak. DEM’in temel siyaseti olan alt kimlik siyaseti öne çıkmayacak, ana konu olmayacak. AKP’ye oy kayması azalacak. AKP, Demirtaş’ı Öcalan gibi kullanamayacak. Konu demokratik biçimde konuşulabilecek. Öcalan konusu gündem dışı kalacak. İleride AKP’nin de sorumlulukları gündeme gelecek.
AKP, DEM vb.yi, “Öcalan’a hukuksuzluk yapılıyor” dillendirme ve savundurma durumunda bırakıp, hem bu konuyu DEM’e havale ediyor ve tepkileri DEM’e yönlendiriyor, hem de bu konuda kendi sorumluluklarının üzerini kapatmak istiyor. Anayasa değişikliğinde DEM’in desteğini alabilmek için şimdi bu yolla DEM’i de sahaya sürüyor.
AKP, Cumhuriyet ve niteliklerinden, millet tanımından rahatsız olunca, bu konuda da adım atabilmek için farklı yollarla devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü de gündeme taşıyıp, olası bir Anayasa değişikliğinde destek için, kendi istek ve iktidarı konusunda herşeyi verebildiği için, ulus devlet, ülke ve millet tanımlarında da DEM’e el uzatıyor.
DEM, yeter ki kendisinin siyasi bir kazanımı olsun, AKP her istediğinde her konuda AKP’nin yanında yer alabiliyor.
Hukuk, her zaman hukuk, herkese hukuk denilerek, herkese adaletle davranılarak, adaletin gereği adaletle yerine getirilerek; Öcalan, AKP mensupları ve bürokratları yargılanmalı! Girilen sürecin Lozan yerine Sevr anlamında, çözüm değil çözülmeye doğru giden bir süreç olduğu görülebilmeli…
Kimsenin ağza almadığı,Öcalan’ın yeniden yargılanmasını konu etmediği, teklif gerekçesinden de Avrupa Konseyi ile AKP iktidarının İHAM kararlarının uygulanması konusunu ve bu konuda 2014’te de Öcalan hakkında verilmiş (koşullu salıverme konusunda) bir karar olup, iktidarın konuyu onlarla bu güne kadar hep görüşüp kendileri de yargılanmaması için ertelediği…Bunu defalarca gündeme getirdim. Bu görüşmelerde Avrups Konseyi ile koşullu salıverme konulu hep Boltan dosyası denildi Öcalan dosyasının da olduğu bir kez basına sızdı onu da erkes duymazıktan geldi…
Ne diyelim