“Dünyanın en çirkin şehri hangisidir?” derseniz ben “İstanbul” derim. 
İstanbul’un bütün güzelliklerini kendi elimizle yok etmişiz.
Dünyanın her şehrinde çarpıklık vardır ama belli bölgelerde toplanmıştır. İstanbul’un çarpık olmayan bir bölgesini gösterebilir misiniz? 
Daha önce yazdım... Bu şehrin yarısı yıkılıp yeniden yapılmalıdır. Hayır, yapılmamalıdır aslında! 
14 milyonluk şehrin yükü ağırdır; altında ezilmektedir ve bu yorgun, yıpranmış şehir cazip olmaktan çıkarılmalıdır.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar her fırsatta İstanbul’a kaçıyorlar. Niye hep bahane uydurup İstanbul’a geliyorsunuz? 
Gidin İzmir’e, gidin Bursa’ya, gidin Konya’ya, gidin Adana’ya, Van’a, Kars’a... Çalışmalarınızın bir bölümünü o şehirlerimizde yürütün.
“Çılgın proje” diyorlar... Trakya’yı yarıp Karadeniz’le Marmara arasına kanal açacaklarmış. Boğaz’ın yükünü hafifletmek için yapmıyorsunuz; “çılgınlık” için yapıyorsunuz. Belki ihtiyaçtır. Bilmiyorum. İstanbul’un ağırlığını yarı yarıya alın, eğer ihtiyaçsa o kanala ihtiyaç kalmayacaktır.
Dün gece, İstanbul’da, bir zenginimizin parasını doğurtturmak için dikmek istediği rezidansının inşaatında yine kaza oldu. 10 işçi kardeşimiz hayatını yitirdi. Niye? Sebebi çok basit: Yük asansörü, o ağırlığı taşıyamadı. Muhakkak o ağırlığı taşıması için yapılmıştır ama, kimse bir şeyi kontrol etmiyor, kara düzen gidiliyor.
İşte Soma faciası... 301 işçimizi kaybettik. Ders çıkarıldı mı?
Bana her zaman gülünç gelmiştir; inşaatlarda kafalarına baret takarlar. Neden? Korunmak için mi? Nasıl korunacaksın? Bir “ülke büyüğümüz” inşaatı gezmek istese, kafasına bir baret iliştiriverirler. Çizme de giydirirler, önlük de... O ülke büyüğü kafasındaki yamuk baretle bir de konuşma yapar, gazetecilerle sohbet eder.
Bir başka ülkedeyim; bir üniversitede ders veriyorum. Bilgisayar odasına gitmiştim. Meğer o ülkenin bir büyüğü üniversiteyi gezecekmiş. Salondaki bütün öğrencilere beyaz önlük giydirdiler. Önlük yetişmeyeni dışarı çıkardılar. Ülke büyüğü geldi, rektör de, o da önlüklü... Gülünç ki, ne gülünç... Kendisi olamamış ülkeler böyle ve Türkiye de buna dâhil.
Şekil neyi halleder? Zenginimizin parasını doğurtturmak için canından olan 10 işçimiz de Allah bilir o sıra kafalarında sakil baretleri taşıyorlardı.
Türkiye’de insan hayatı çok ucuz. Tek sebep umursamazlık, vurdumduymazlık...
Daha üç gün önce İstanbul Avcılar’daki facia... Ve bu kaçıncı facia...
Kamyonlar gerçekten çok büyük tehlike... Bu tehlikeyle yürürken de karşılaştım, araba kullanırken de... Ekranlarda seyrettik. Damperi açılmış, şoför farkında değil veya farkında. Umursamıyor, hızla geliyor. Gümmm!.. Köprü yıkılıyor. Aynı yerde yine aynı şekilde kaza olmuştu. Şoförleri eğitmekle de kazaların önüne geçemezsin. Ülke insanının eğitim seviyesi yükselir, sorumluluklarının şuuruna varır, o zaman menfîlikler en aza iner.
Yine Avcılar’da üstelik okumuş insanların, mühendislerin kontrolünde köprü yıkacaklar. Yıktıkları köprünün üzerinde kazma sallıyorlar!.. Gümmm!
Üst geçitler birer çirkinlik âbidesi... Sormak gerekir: Neden alt geçit değil de üst geçit?
İstanbul patlamaya hazır bir bomba: Trafiğiyle, çirkin yapılarıyla, kalabalığıyla, her şeyiyle.