İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhanî  “Zorla olmuyor.”  demiş. Zorla olmayan ne? Ruhanî’yi dinleyelim:
“İçtimaî değerler ve başörtüsü takmanın asker ve polisle sağlanamayacağını bugüne kadar tecrübe ettik. Bu alanda askerin polisin yerine âlimlerimiz, aydınlarımız ve üniversite hocalarımız olmalıdır. Biz nasıl bir teşvik metodu izliyoruz, askerle polisle mi? Bu işin başka bir yolu yok mu?” 
Pek tartışılmadı ama Ruhanî önemli şeyler söylüyor:
“İslâmın ’iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma’ilkesi uyarınca içtimaî ahlâkî kuralların öncelikle eğitim yoluyla halka anlatılması sonra yasalarla teminat altına alınması gerekir. Allah’a yemin olsun ki, bugün yaşadığımız dünyada gençleri ikna etmekten başka bir yolumuz yok. Zorla olmuyor... Onu kapatmayla, bunu yasaklamakla netice alınmıyor. Duvar çekmek ve filtrelemekle işin hallolacağını zannediyoruz. Siz filtre uyguluyorsunuz, o da filtre kırma programı yapıyor. Bu meseleler yasaklarla çözülmez, eğer çözülseydi bugüne kadar çözülürdü.” 
İran’ın başşehri Tahran’da, Ensar-i Hizbullah adlı bir grup başörtüsü takmayanları ve davranışları  “ahlâkî” olmayanları ikaz edecekmiş.
Tartışmalar bu yüzden ve Ruhanî de bu yüzden konuşuyor. Cumhurbaşkanı Kültür Danışmanı Hüsameddin Aşina da Ensar-i Hizbullah’ın uygulamalarına müsaade edilmeyeceğini açıklıyor.
Uzun bir alıntı ama gerekli... Türkiye’de bazı baskı heveslilerini dürtükleyip uyandırabilir.
Unutmayın ki, İran’ın resmî adı  “İran İslâm Cumhuriyeti”dir.
“Zorla olmuyor.” sözünün kaynağı da Kur’ân-ı Kerîm’dir. 
Sadece iki âyet hatırlatacağım: 
“Dinde zorlama yoktur.”  (Bakara, 2/256). 
“Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?”  (Yunus, 10/99).
Türkiye’de başörtüsü ve daha birçok tartışmalar çok katı zeminde yapılıyor. Geçmişte laikçi kesim, dini tamamen dört duvar arasına hapsetmek istemişti. Onların yüzünden, “İslâmcı”  musibet başımıza geldi. Şimdi “mutlak laikçi”  kesimin yaptığını “mutlak İslâmcı” kesim yapıyor ve görüyorsunuz, her ikisinin de Kur’ân’da yeri yoktur.
Şimdi yukarıda verdiğim âyetlerin nüzul (iniş) sebepleri üzerinde duranlar çıkacaktır. Hatta bana yazacaklardır. Hiç zahmet buyurmasınlar, iniş sebeplerini de okuyoruz herhâlde!
Başörtüsü tartışmasını başından beri abes bulmuşumdur. İradeye ket vurulamaz; insan nerede isterse, neresini isterse örter. Belli kaideler her cemiyette vardır ve buna uymayı kanunla değil, irademizle mecbur hissetmeliyiz veya etmemeliyiz. 
Çocukların örtünme hususu aileden geliyor. Belki çocuk istemiyordur ama aile zorluyordur. Ailenin zorlaması ve dinî telkini üzerinde durulmalıdır. İmam hatip meselesi de böyle...
İran’ı da, Arap ülkelerinin bazılarını da bilirim. Oralarda kısa ve uzun süreli bulundum.  “İslâmiyet bu olamaz!”  noktasına sık sık geldim. 
Türkiye’de  “İslâmiyet bu olamaz!”  dedirtecek hususî bir gayret var; insanlar ifratla tefrit arasında bırakılıyorlar. 
Ruhanî, hem hukukçu, hem dinî lider. Lisansüstü eğitimini Batı’da tamamlamış. 
AKP yöneticileri Ruhanî’nin ne demek istediğini acaba idrâk edebildiler mi?