Belediyelerin nikah salonları dolup taşıyor ama gençlerin geleceğe dair hayalleri çok kısa zamanda hayal kırıklığına dönüşüyor. Evlenmek için nikah salonlarını dolduran çiftler bu sefer mahkemelerin salonlarına boşanmak için aktarılıyor. Türk milletinin gerçek sosyal güvencesi olan aile kurumu sarsılıyor. Toplumsal kaos, kargaşa ve cinnet toplumuna doğru süratle yol alıyoruz. Ülkede yeni doğan çocuk sayısında süratli bir azalma ve düşüş yaşanıyor. Kendini aydın zanneden, okuyan, yazan, çizen, kendi egosuna dönüyor ve rahatlığı için bir milletin geleceğini feda ediyor. Böyle bir tablo çürümüşlüğün, yok oluşun ve bitişin alarm sirenleri değil midir? İki cihan serveri Efendimiz Peygamberimiz: "Evleniniz, çoğalınız; ben kıyamette ümmetimin çokluğu ile övüneceğim." diyor. Bu hadis hayatımızda gerçek karşılığını ve anlamını bulamıyor. Hep böyle rahatına düşkün, kendisi için yaşayan beyler, paşalar, ağalar olduk. Sokakta yürürken yeri delecek, göğü yaracak tipte; edepten, saygıdan, adaptan yoksun, ruh sağlığı bozuk insanlarla sokaklar dolmuştur. Sokakların feryadı, çığlığın sesidir. İnsanlar birbirine yabancılaştı ve yalnızlaştı. Her an patlamaya hazır pimi çekilmiş, fitili ateşlenmiş sahipsiz el bombaları gibi insanlar sokaklarda dolaşmaktadır. Sokaklarda insanlar güven içerisinde değildir. Yasal boşluklardan istifade ile dolandırıcılık öyküleri dillerde dolaşmaktadır. Biz felaket tellallığı yapmıyoruz. Yaşanan sosyal gerçekleri aktarıyoruz. Bunu görmemek için bakar kör olmak gerekiyor. İnsanlar gemisini kurtaran kaptan anlayışı ile savunmayı şahsında, ailesinde yapıyor. Teslim alınamayan son kale olan aileler de sarsılıyor, dağılıyor, yuvalar yıkılıyor. Sokaklar ıslah edilmeden, gerçek manevi güvenlik tesis edilmeden, sosyal sorumluluklar yerine getirilmeden hiç kimse huzurlu ve güvende olamaz. Sokakları ıslah etmek için karanlığa söyleyecek bir şeyleri olmayanların, kendilerine ve ailelerine söyleyebilecekleri hiçbir şeyleri olamaz. Bu insanlar kendi huzurlarını asla sağlayamazlar. Kendi maddi geleceğini bütün ilişkilerin odağına yerleştiren ben merkezli anlayış, sosyal barışın ve mutluluğun temellerini dinamitlemiştir. Çocuğunun ihtiyaçlarını gideren aile, onu terk ettiği sokaklardan ve yaşadığı dünyanın güvenliğinden emin midir? Her türlü serbestliği, kültürel baskıyı ve dayatmaları özgürlük olarak görmek, kendini inkar ve imha etmekten başka ne anlama gelebilir? Gençlerin ruh-mana dünyasını, davranışlarını ablukaya alan değerler, ne derece İslami milli ve bize aittir? Bu çocuklara kendi maddi gelecekleri ile ilgili yığınla ezber bilgiden başka, okullarda onların ruh ve beden kabiliyetlerinin düzenlenmesine ne katkı yapılmıştır? Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuyu ya da zurnacıyı alır diye bir atasözü vardır. Evet, gençler büyük ölçüde kaderine terk edilmiş; idealsiz, hedefsiz ve pusulasız büyütülmektedir. Müslüman Türk milletinin binlerce yıllık hayatında olan, hayati önemdeki kültürel değerler ve inanç kodları genç beyinlerin günlerini ve hayallerini süslemelidir. Gençlere enerjilerini harcayacak yaşanılır değerlerimizi cazibe merkezi olarak sunamazsak alternatif olarak elbette temelini başka milletlerin değerleri doldurur. Tabiat ve hayat asla boşluk kabul etmez. Binlerce yıllık kardeşlik, bir başka özgürlük adı altında etnik ayrışmaya, fitne ateşine, huzursuzluğa adaydır. Bu etnik özgürlük fitnesi ailelerin dağılmasının yeni dinamiti olmamalıdır. Aile yapılarını güçlendirici, birliği özendirici, birlik bütünlük değerlerinin başında gelen dinimiz hayatımızın odağında olmalıdır. Türk kültürü bu ülkede sofraya gelen nimetlerin ortak adıdır. Bunda her geçmiş kültür, medeniyet ve aidiyetin katkısı vardır. Bu milli kimlik, birlikte yaşamanın birlikte onur, namus, şeref bilerek oluşturduğumuz yüzlerce, binlerce yıllık birikimimizin ortak adıdır. Her türlü folklor, örf, adet, mutfak, birlikte yaşama tahammül kültürü, hayatımızda olmalıdır. Bu değerler konusunda hassasiyet gösteremeyenleri bekleyen akibet, belediye salonlarındaki mutluluk tablolarını boşanma davaları ile mahkemelerin salonlarına taşımaktır. Anadolu'nun her tarafında kaybolmaya yüz tutmuş zengin müzik ve folklor değerlerimiz, gençlerin eğlence ve enerji harcama dünyasında olmalıdır. Devletin, yerel yönetimlerin, ailelerin temel görevi bunu manevi mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasına ön ayak olmaktır. Aksine çok ocaklar batar, aileler dağılır, yuvalar tarumar olur. Çalsın davullar, zurnalar oynasın genç delikanlı ve kızlar, halay çeksin, zeybek oynasın, bar oynasın, zılgıt çeksin kürt gardaşım. Ama o sesler ebedi olarak bu topraklarda birlik türküsü olsun. Kimse, binlerce yılda oluşturduğumuz değerlerimizi, kardeşliğimizi; fitneye, sorumsuzluğa ve basiretsizliğe kurban vermesin. Çözüm bir olmaktan, iri olmaktan, diri olmaktan, biz olmaktan, her derde karşı birlikte mücadele etmekten geçer. Çözüm koyun koyuna aynı mezarlıkta yatmak, aynı camide aynı kıbleye dönmek, aynı dili -Türkçeyi- konuşmaktır. Allah bir, Peygamber bir olduğu gibi her mukaddes değerimiz de bir olmaktan birlik olmaktan geçer. Yarın oluk oluk kanımızı akıtırlar. O kanın suladığı alanda kendilerine gelecek kurmak isteyenlere asla fırsat vermemeliyiz.  

Çocuk sayısının azalması bu ülkede hayra alamet değildir