Bir haftayı aşkın süredir AKP'nin yolsuzluk ve hırsızlık iddiaları ülke gündeminde. Ancak ne hikmettir iktidar, bunca olay içerisinde meselenin üzerine gidip kendisini aklamak yerine, tam tersi işler yapıp, doğrudan soruşturmanın  üzerini kapatacak eylemlerde bulunarak yolsuzluğun adeta kendi kurumsal kabulü ve onayı olduğunu gösterdi.

Ülkenin hayrını düşünen bir başbakanın yapması gereken, soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için elindeki imkanları kullanarak yargıya destekte bulunmasıydı. Ancak Recep Tayyip Erdoğan bunu yapmadı.

Bu en tabi ve doğru eylem yerine Erdoğan, kendisi ve oğluyla beraber yolsuzluğa adı bulaşan ve hakkında önemli iddialar bulunan İç İşleri Bakanı aracılığı ile soruşturmanın içerisinde görev alan polisleri vazifelerinden uzaklaştırıldı. Bu durum sadece soruşturmanın alanı ve İstanbul ile sınırlı kalmadı, ülkenin birçok yerine yayıldı. Neredeyse 150 emniyet mensubunun ya görev yerleri değiştirildi, yada mevcut görevlerinden alınarak, başka yerlere gönderildi.

Bununla da yetinilmeyip, yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcının elini zora sokacak, vazifesini sekteye uğratacak bir karara İstanbul Başsavcısı Turan Çolakkadı talimatı ve aracılığı ile imza attı. Turan Çolakkadı isminin MİT-PKK pazarlığı sebebiyle MİT Müsteşarı ve Oslo'da görüşmelere katılan isimlerin savcılığa ifadeye çağırılması ve sonrasında "takipsizlik kararı" çıkmasının baş aktörlerinden olduğunu unutmayalım.


Bir diğer hamlesi İstanbul Emniyet Müdürü'nü değiştirmek oldu iktidarın. Belli ki yeni İstanbul Emniyet Müdürü, Recep Tayyip Erdoğan'ın "güvendiği" bir isim. Aksaray'da valilik yaparken ani bir kararla -Emniyet teşkilatı mensubu olmayan- Selami Altınok İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. Vazifesine getirilişi kadar "nasıl geldiği" de dikkatlerden kaçmadı. Erdoğan ile birlikte İstanbul'a aynı uçakta gelen yeni İstanbul Emniyet Müdürü, öyle görünüyor ki önemli talimatların hepsini, yerden binlerce metre yükseklikte, doğrudan aldı!


Emniyet-Yargı ayağını kendince garantiye alan, yani AKP'nin yolsuzluğunu araştıran kamu görevlilerini "kendine uygun" yeni kadro ve kararlarla değiştiren AKP iktidarı, sonrasında elini gelişmeleri kamuoyuna duyuran basın camiasına da el atarak olayın üzerini kapatma çabasını sürdürdü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından RTÜK ve TİB'e gönderilen yazı ile soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiği iddiası ile gerekli tedbirlerin alınmasını talep etti. Yolsuzluk olayının kamuoyuna daha fazla yayılmaması amacıyla karşı hamleye geçen AKP, ayrıca tüm Emniyet Müdürlüğü hizmet binalarına artık (davet edilmedikçe) basının alınmayacağını duyurdu.

Son olarak Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) ve Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) Başkan Yardımcılığı'na da el atılarak, buralarda da hali hazırda görevde bulunan isimler değiştirildi.


Bu meselelerin hepsini harmanlayıp "AKP neye karşı önlem alıyor?" sorusunu düşündüğünüzde karşı karşıya kalacağınız en belirgin cevap, "yolsuzluk, rüşvet alma ve hırsızlık" olaylarının daha büyük, kalabalık ve kapsamlı bir şekilde AKP tarafından yapıldığı ihtimalidir!

Şayet mevcut durumdaki iddialarla, gündemde bulunan "yolsuzluğun, hırsızlığın ve rüşvet almanın" yalnızca şimdiki hali dert edilir olsaydı, inanın AKP bunca adımı atma gereği duymazdı. Belli ki bu meselede ki iddialar oldukça büyük. Aynı zamanda oldukça önemli yerlere ulaşıyor.


Bakanlar ve oğullarına balya balya paralarla rüşvet veren Rıza Sarraf (Reza Zarrab)'ın kedisini ihbar ettiği gerekçesiyle yine bir bakan ve oğlu aracılığıyla başka yere atanmasını sağladığı, bir dönem Fatih Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Orhan İnce'nin avukatı aracılığı ile yaptığı "Şu anda yansıyanlar bu olayın yüzde 10'luk kısmı bile değil." açıklaması hiçte yabana atılacak türden değil.

Meseleyi bilenler, gündemi okuyanlar ve olayları takip edenler hep aynı yere, aynı sonuca ulaşıyor. AKP şuan ki soruşturma kapsamında bu denli telaşlı ve aceleciyse işin ucu dönüp dolaşıp Recep Tayyip Erdoğan ve oğullarına da ulaşıyor mu?


İşte sorulması ve cevabının mutlak suretle aranması gereken soru budur. Bir haftayı aşkın süredir varlığından haberdar olunan soruşturmada, ilk günden bu yana kamuoyuna yansıyan bilgilerle ilgili bir arpa boyu yol kat edilmeyip, buna karşın soruşturmanın genişlemesi ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesinin önüne geçecek adımlar bir biri ardına geliyorsa, işin özü göründüğünden çok daha büyük ve ciddidir.

Mesele artık yeni bir boyuta eviriliyor. Evvela AKP'nin "yolsuzluğa ve rüşvete" bulaştığına yönelik algı kesinlik kazanmaya başladı. Erdoğan'ın geride bıraktığımız günlerde, başka çevreleri suçlamaya çalışırken söylediği"Yargı olarak siz de içinizdeki, madem ki yürütmeye böyle bir şey söylüyorsunuz, siz de içinizdeki kirlileri temizleyin. Çünkü siz de böyle pırlanta, tertemiz değilsiniz." sözleri bu algının AKP'de de kanaat halinde olduğunu gösteriyor.


Durum böyle olunca, hakikatleri yazan, meselenin özüne dikkat çeken, gerçekleri gün yüzüne çıkaran gazeteniz Ortadoğu'dan, AKP'nin rahatsız olmaması gibi bir durum olmaz. THY'nin Ortadoğu Gazetesi'ni artık almayacağının duyurulması Erdoğan'a için yapılan yalakalıktan öte, AKP'nin yarattığı kirliliğin görülmemesini amaçlıyor. Bu alanda Ortadoğu, AKP'nin en büyük rahatsızlık kaynaklarının başında geliyor.


Hoş, THY alsa ne olur almasa ne olur! Ortadoğu Gazetesi kendisini Türk Milleti'ne adamıştır, Türk Milleti için vardır! Mücadelesinin esası budur. Dün olduğu gibi bugün de ve bundan sonra da Türk Milleti'nin hakikat aynası ve vicdanının sesi olma sorumluluğunu kararlılıkla sürdürecektir.