Olayı yaşayan ve anlatan kişi Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş. 1981 yılında, Atatürk'ün 100. Doğum yılı nedeniyle program hazırlanmış. "Bilinmeyen Atatürk"ü ortaya çıkarmak için İlim Komisyonu kurmuş bunun başına da Yalçıntaş Hoca getirilmiş. İşte o çalışmalar neticesinde ortaya bir belge çıkmış. Sonrasında da belge arşivde kaybedilmiş. O yıllarda yayınlanan, kitapçılarda tek nüshası kalmayan, beklide hiç okunmayan bir kitabın sayfalarının arasına hiçbir duyuru yapmadan konmuş. Belgeyi kaybeden, dönemin Atatürkçü komutanları…

Suudiler 1926 yılında sınırları içinde tüm kabirleri yıkıyorlar. Atatürk sıranın Peygamber Efendimizin kabrine geldiğini öğrenince, yeni kurulan Suudi Devletinin Kralına bir telgraf çekmiş. Telgrafta, "Hazreti Muhammed'in mezarının yıkılacağını derin üzüntü içinde öğrendim. Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız. Bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam orduyu aşağıya gönderirim." diye yazıyor. Bunun üzerine Suudiler peygamber efendimizin kabrine dokunamamışlardır.

Yıl 1926, Kurtuluş Savaşından yeni çıkmış bir devlet, emperyalist güçlere karşı savaşmış yorgun argın imparatorluk bakiyesinden ortaya çıkmış Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı Atatürk'ün bir telgrafı, Peygamberimizin kabrini yıkmak isteyen Suudi Devletini durduruyor. Çünkü Türkiye'den korkuyorlar, karşı karşıya gelmek istemiyorlar.

 

 

Yıl 2014, yanlı kafalar, yalakalaşmış ağızlarca Ortadoğu'nun, hatta Dünya Lideri olduğu iddia edilen Türkiye'nin dibinde bir ülkede Konsolosluk çalışanları, Tır şoförleri Türk oldukları için kaçırılıyor çıt yok. Türbeler yıkılıyor ses yok. Hele Veysel Karani türbesinin yıkımı internete konuyor, bırakın yıkımın durdurulmasını, havaya uçurulduktan sonra bile AKP hükümetinden çıt çıkmıyor. 

Eğer Türkiye'nin sözünü ağırlığı olsaydı, bütün bunlar olur muydu? Kimse Türkiye topraklarına girmeye, insanlarını kaçırmaya, kendi ülkeleri de olsa, oradaki türbeleri yıkmaya cesaret edebilir miydi? Ancak para karşılığında her şeyi yaptırabileceklerini bildikleri AKP hükümetinden kim korkar? Kimsenin korkmayacağı gibi, devlet bile olmayan IŞİD denilen sapık çete de korkmamıştır.

Koskoca dediğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin düşürüldüğü duruma bakın. Acizliğine bakın. Karizmasının yerle bir oluşuna bakın. IŞİD ile aynı Bedevi anlayışında olan zihniyetin düştüğü duruma bakın! Böyle bir ülke 'dünya devi' olabilir mi? Bırakın devliği, bölgesinde 'lider ülke' olabilir mi?

 

 

Kerkük'te, Musul'da, Türkmeneli'nde kardeşlerini ölüme terk eden bir ülkeden ne bekleyebilirsiniz? Söyledikleri yalanlara, anlattıklarına nasıl inanacağız? Türkmen Cephesinin, Türkmenlere 'silahlanın' demesinden, 'peşmergelerle' savaşın demesinden rahatsız olan Bakan Davutoğlu, 'niye böyle açıklamalar yapıyorsunuz' diye azarlamış. Zeytinyağı gibi üste çıkmak buna denir. Türkmen kardeşlerimizi hem ölüme terk edeceksiniz, hem de silahlanalım dediklerinde, 'ne yapıyorsunuz' diye paylayacaksınız. Böyle bir şey yok.

Varil başına aldıkları komisyon karşılığında Türkmeneli coğrafyasını Barzani'ye teslim etmeye çalışan AKP, komisyona çalışacağına bu bölgeyi kendine katıp paranın tamamına sahip olabilirdin. Bunu da yapmadın. Amaç aynı zamanda bağımsız Kürdistan'ın kurulması...

Yılanlarla, çıyanlarla, akreplerle oynayanlar, onları ceplerinde taşıyanların sonu yine o haşeratlar tarafından sokulmak olur. AKP iktidarı oynadığı oyunun cezasını çok feci bir şekilde ödeyecek. Bu iktidar politik fırıldaklığı uygulamaktadır. Onların açısından baktığınızda, Barzani'yi mutlu edeceksin, yaptıklarınla İsrail'i hoşnut edeceksin, terör çetelerinin gördüğü gözle Müslümanlığı idrak edeceksin, yatıklarında Avrupalı olacaksın ve bütün bunları seninle konuşmayan dostun Obama'nın BOP'u çerçevesi içinde yapacaksın. İşiniz ne zormuş be.

Kendini aşamamış, kendi olamamış bazı kiralık kafalar diyorlar ki, "Madem birlikte hareket ediyorlar, IŞİD niye Türk Konsolosluk çalışanlarını rehin tutuyor?" Bunun cevabını kendileri veremiyorsa boşa yaşıyorlar demektir. Teşbihte hata olmaz diyerek, bazı köylerimizde yaşanan bir olayı anlatıp, yazımı sonlandırmak isterim. 

"Evin kızı çamaşırları ipe asarmış. Kızda gözü olan kişi kızın iç çamaşırlarını (kilot gibi) ipten çalar, kızın kendisine verilmesini mecbur kılarmış. Baba yapılanı namus meselesi yaparsa olayın sonu cinayetle bitermiş. Yok, namus olarak algılamazsa birlikteliğe uzanan bir süreç başlarmış."

Sağlıcakla kalın!