İstanbul’da siyaset ve iş dünyasına karşı başlayan gözaltı ve soruşturmalar, AKP ile cemaat arasındaki savaşın yeni bir aşamaya taşındığına dair yorumların yapılmasına neden oldu. Şimdilik bu yorumları bir yana bırakarak, meselenin diğer, yani  “ekonomik yolsuzluk”  boyutuna bakalım. Mesele ekonomi olunca AKP’nin güçlü yanı ortaya çıkıyor ya da böyle bir algı var. Tabii, AKP öncesinde Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birisini yaşadığı için bu algı güçleniyor. Ancak meseleye bir başka açıdan bakalım. 

A futbol takımı ligde 16. sırada iken teknik direktör değişimine gidiyor ve yeni teknik direktörün yönetiminde de A futbol takımı ligde 16. sırada kalmaya devam ediyor. Hatta takım, tarihinin en büyük paraları harcanarak büyük transferler yapılmasına rağmen daha önceki dönemde maç başına gol ortalaması 5.1 iken, bu yeni teknik direktör döneminde gol ortalaması 4.8’e düşüyor. Sizce bu teknik direktör büyük bir başarının altına imza atmış mıdır? Bu sorunun cevabı,  “takımı 16. sırada devralmış ve 16. sıradan yukarıya taşıyamamış bir teknik direktör neden başarılı olsun” şeklinde olacaktır. 
Şimdi bu futbol örneğini Türkiye ekonomisine taşıyalım. AKP, ilk hükümetini kurduğu 2002’de ağır ekonomik krizden yeni çıkmış olan Türk ekonomisi dünyada, 16. büyük ekonomi idi. Aradan 12 sene geçti. 2014’e girerken, Türk ekonomisi hâlâ dünyada 16. büyük ekonomi. Eğer Türk ekonomisinin yeri yukarıya doğru değişse idi, yani en azından 15. sıraya yükselse idi o zaman bir ekonomik başarıdan bahsedilebilirdi. Üstelik, AKP’nin beğenmediği eski Türkiye’de kalkınma hızı ortalama % 5.1 iken, AKP döneminde % 4.8. Tabii 2002-2013 arasında Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yapılan toplam borcun iki katı borç alınmış olmasına rağmen durum bu. 
AKP dönemi ekonomisinin bir diğer özelliği, ilk günden bu yana üzerinde yolsuzluk şaibesinin olması. Ancak AKP hükümetlerinin baskıcı politikaları bu yolsuzlukların üzerine gidilmesine imkan vermedi. Bir kez Deniz Feneri Davası’nda buna cesaret eden savcılara öyle bir ders verildi ki, Türkiye’deki bütün savcılara ders oldu. AKP’ye dokunan yanacağını anladı. Ayrıca muhalif partilerin kontrolündeki belediyelere sürekli baskınlar yapılırken nedense AKP’li belediyelere hiç dokunulmadı.
Bu anlamda İstanbul’da başlayan bu dava çok önemli ve bütün adli mekanizmalar için uyarıcı etkisi yapabilecek bir gelişmedir. Eğer MİT Müsteşarı’nın sorgulanması girişiminde olduğu gibi bir yasa değişikliğine gidilmez veya başka yöntemler ile soruşturma engellenmez, her şey hukuk devletinin kuralları içinde devam eder ise en azından anılan şahıslar ile ilgili iddiaların gerçek olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Muhalefetin bu noktada aldığı tavır,  “soruşturmalar sonuna kadar devam etmelidir”  şeklinde ifade edilebilir ve bu tavır doğrudur. 
Öte yandan AKP iktidarına yakın çevreler bir süreden beri sürdürdükleri  “polis ve yargıda bir cunta var”  iddiasını önceki gün itibariyle daha da yoğunlaştırmışlardır. Eğer bu iddia doğru ise 2007’den bu yana İstanbul Adliyesi’nde sürdürülen Ergenekon, Balyoz, Casusluk vs. bütün davalar şaibeli, şüpheli ve yeniden görülmesi gereken davalar haline gelecektir. Öyle ya, yolsuzluk operasyonunu başlatan heyet ile yukarıda anılan davaları sürdüren heyet, büyük ölçüde aynıdır. Bu heyet TSK’ya karşı sürdürülen operasyonlarda  “adaletin temsilcisi”  AKP ve ilintili süreçlerde ise  “Polis/yargı cuntası”  olmaktadır. Bu yaklaşım samimiyetsiz, ilkesiz ve inandırıcı olmaktan uzaktır. 
Peki, bu dava ile AKP-cemaat geriliminin bir ilgisi var mıdır?  Bu soruya şöyle cevap verelim: Eğer AKP ile cemaat arasında mevcut gerilim olmasa idi yolsuzluklar konusunda ne olurdu? Bu soruya vereceğiniz cevap, davaya nasıl baktığınızı da gösterecektir.
 
BAŞSAĞLIĞI
Değerli Ülküdaşım, 21. Dönem MHP Isparta Milletvekili Op.Dr. Osman Gazi Aksoy’u kaybettik. Merhuma Allah’tan rahmet, başta eşi ve çocukları olmak üzere değerli ailesine ve Isparta halkına başsağlığı dilerim. * ÜMİT ÖZDAĞ