Geride bıraktığımız hafta Cnn Türk'te Ahmet Hakan'ın programına konuk olan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, burada "PKK terör örgütü değildir. Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK, silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, çok ciddi desteği olan bir siyasal harekettir" ifadesini kullanarak, açıkça PKK'nın propagandasını yapmış ve eli kanlı, bebek katili olan terör örgütünü meşru göstermeye çalışmıştı.
Bu ifadelerin ardından Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine, Bakırköy 2'nci Sulh Ceza Hakimliği'nce hakkında "Terör örgütü propagandası yapmak" suçundan yakalama kararı çıkarılan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi yakalanarak göz altına alındı.
Olması gereken oldu, hukuk neyi gerektiriyorsa o yapıldı.
PKK'nın bir terör örgütü olduğu, kundaktaki bebeğe dahi kurşun sıkacak kadar alçaklar sürüsü sıfatını üzerinde her daim taşıyacağı, Türk Milleti'nin birlik ve bütünlüğüne kast ettiği, hatta en kanlı eylemlerini Kürt vatandaşlarımız üzerinde yaptığı gerçeği ne söylenirse söylensin asla değişmez.
O yüzden PKK ile ilgili kim övgü dolu bir söz söylemişse, kim PKK'yı meşru gösterecek sözlerle örgüt propagandasına katkıda bulunmuşsa ve kim PKK'nın meşruiyet kazanması için bu zamana kadar uğraş vermişse aynı hukuki muamelenin onlar için de işletilmesi gerekir.
Tahir Elçi sözlü olarak PKK terör örgütünün propagandasını yapmıştır ve bunun için göz altına alınmıştır.
Peki, 2013 yılından bu yana PKK'nın propagandasını açılım, barış, kardeşlik türünden süslü kelimeler kullanarak yapan ve hatta PKK'ya Doğu ve Güneydoğu'da meşruiyet alanı açan, PKK'ya yönelik operasyon yapılmaması talimatını devletin ilgili birimlerine ileten AKP'yi burada nereye koymak, ona nasıl bir muamelede bulunmak gerekir?
* * *
Hukukun şartları açık ve nettir.
Kimseye ayrımcılık yapılması söz konusu olamaz.
Dolayısıyla bugünlerde Tahir Elçi üzerinden işlemeye başladığı gözlemlenen hukukun asıl dikkatinden kaçırmaması gereken yer ve şahıslar tümüyle AKP iktidarında kümelenmiştir.
Şayet Tahir Elçi'nin "PKK terör örgütü değildir" sözü suç teşkil ediyorsa -ki öyledir- o vakit PKK ve terörist başı ile ilgili söylenen şu sözler ve söyleyenleri hakkında ne yapmak gerekir?
Recep Tayyip Erdoğan: PKK'yı düşman olarak görmüyoruz. Hazmedilemeyen olaylara rağmen güvenlik güçlerimiz PKK'ya operasyon yapmıyor. PKK ne istedi de bu hükümet vermedi?
Ahmet Davutoğlu: Kobani'ye selam gönderiyorum. Oradaki her kardeşimi alnından öpüyorum.
Hakan Fidan: Sizin önderinizle (Öcalan) başbakanımız (Recep Tayyip Erdoğan) bölgeye ve ülkeye dair %95 oranında aynı vizyondalar.
Beşir Atalay: Beğenseniz de beğenmeseniz de Öcalan Kürtlerin önderidir. Öcalan'ın mesajları düşüncemizdir.
Bülent Arınç: Sayın Öcalan demeyi suç olmaktan çıkardık, örgüte ait bayrak, flama ne varsa hepsini serbest bıraktık. Ben Kandil'den daha Öcalancı gibiyim.
Yalçın Akdoğan: Öcalan süreci doğru okuyor. 
Efkan Ala: Oslo'da PKK ile anlaşmıştık.
Sadullah Ergin: Öcalan'ın önerileri tartışılabilir.
Abdülkadir Selvi: Öcalan'ın koşulları düşünülmelidir.
Orhan Miroğlu: PKK terörist bir örgüt değildir.
Etyen Mahçupyan: Güneydoğu'da kontrol artık PKK'nın elinde.
Cuma İçten: PKK'lılar da benim evladım.
* * *
Bunun gibi daha pek çok söz AKP ve iktidarda görev almış mensupları tarafından söylenmiştir.
Arşivlerde hepsi mevcuttur.
Hatta bu sözlere Diyarbakır'da Nevruz bahanesiyle sergiletilen rezillikler ve Habur'da teröristlerin kahraman edasıyla karşılatılıp, ayaklarına kadar çadır mahkemelerinin kurulduğunun görüntüleri de eklenebilir.
İlla daha da somut delil aranıyorsa o zaman 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe'de terörist başının 10 maddesinin okunduğu rezil hadisenin sıcaklığı hala devam ediyor...
Herhalde en büyük delil de Dolmabahçe'deki bu rezillik olur.
Zira terörist başının önerilerini çözüm diye yol haritası olarak alıp uygulamaya koymaya çalışırken 1 Haziran'da milletten yediği tokatla buna muvaffak olamayan AKP'den başkası değildir.
Dolayısıyla AKP'nin, Tahir Elçi'den daha fazla PKK propagandası, örgüt seviciliği, koruyuculuğu ve kollayıcılığı yaptığı tüm delil ve ispatlarıyla ortadadır.
MHP bu durumu haftalar önce yargıya taşımış ve adına çözüm denilerek çıkılan ihanet sürecinde kimlerin sorumluluğu varsa hukukun gerekliliklerinin yerine getirilerek yargılanmaları için suç duyurusunda bulunmuştur.
Ve MHP'nin başvuru yaptığı dosyanın içerisinde kimler nasıl örgüt propagandası yapmış, ihanet süreci ve ülkenin bölünmesi nasıl işleme konulmaya çalışılmış, hepsi mevcuttur.
Hazır Tahir Elçi ile bu işe el atmışken adli mercilerin üzerine düşen son derece açık ve basittir.
O da MHP'nin yaptığı suç duyurusunu bir an evvel dikkate alarak, kim örgüt propagandası yapmış, PKK'yı kim meşru göstermeye yeltenmiş, kimler PKK'nın güçlenmesine yol açmış, bunları birer birer tespit edip, hukukun gereği olan yargılamaların başlatılmasıdır.