Türkiye’nin son yarım asırlık çok partili demokratik (!) hayatına şahit olmuş bir insanım.
Bu elli yıllık süreçte neler olmadı, neler!
Zaman sürecine, siyasi partiler açısından baktığımızda bir çok siyasi partinin kepenk indirip tarihe karıştığını görüyoruz.
Bu partilerin; bir kısmı konjoktürel nedenlerle, bir kısmı da halk nezdinde iddiasını ve itibarını yitirerek kayboldular.
Konjoktürel nedenlere; askeri muhtıra, ihtilaller ve Anayasa Mahkemesi’nce alınan kapatma davaları örnek gösterilebilir.
Bir kısmı da; halk nezdinde siyasal ve ekonomik krizler yada vaadini yerine getirememe veya fikirlerinden sapma gibi nedenlerle, halkın aklında ve vicdanında yok oldular.
Benim şahitliğimde geçen süreçte, 1980’den önce iktidar olan Adalet Partisi’ni (halen faaliyet gösteriyor ama nerede o şaşalı günleri!) hatırlayan kaç kişi kaldı? Ya 12 Eylül’ün ortaya çıkardığı ANAP, MDP, Halkçı Parti’yi ve kadrolarını ortalıkta etkin olarak görebiliyormuyuz?
Daha eskilere gidip Bozbeyli’nin Demokratik Partisi’ni, Feyzioğlu’nun Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni, Timisi’nin Türkiye Birlik Partisini anlatmayalım!.. Sonra kafamız iyice karışır..
Hatta dünün SHP’si ne oldu diye sormayalım... Sakın bana onun CHP’ye dönüştüğünü de söylemeyin!
Ayrıca parantez açılması gereken bir diğer önemli nokta “Milli Görüş” ve rahmetli Erbakan’ın partilerinin düştüğü durumdur.
Partilerin, konjektürel nedenlerle yok oluşuna bir şey demeyeceğim ama akıl ve vicdanlarda silinişler çok önemlidir. Hele ideolojik partiler açısından. Örneğin 1980 öncesinin yasaklı ama güçlü partisi Türkiye Komünist Partisi’nin düştüğü durum gibi...
Vatandaş, sizi aklından ve gönlünden silmeye görsün bu bittiğinizin resmidir. Buna da halen can çekiştiğini gördüğümüz rahmetli Ecevit’in DSP’si çok iyi bir örnektir.
Gelelim son seçimlerin, siyasi partiler açısından genel hükümlerle yüzeysel değerlendirmesine:
Türk halkı, son seçimde muhalefet partilerinin söylemlerini yine büyük oranda (yasalara göre) red etmiştir. Hem de çok ağır sorunlar yaşamasına rağmen!
Yani muhalif partilerin; yolsuzluk iddiaları, 17 – 25 Aralık hikayeleri ,çözüm süreci değerdirmeleri, bölücülük, 4 bakanın aklanması, mahdum ve gemicikleri meselesi, Zerab gibi para aklayıcılar, rant dedikoduları, ekonomik gidişat, sığınmacı yükü , 15 Temmuz darbe girişimi ve benzeri konularda hiç bir söylemi halk nezdinde itibar görmemiş ve iktidar partisi 21 yıllık bir sürenin ardından tek başına yedinci kez 5 yıllık süreliğine(şimdilik) halk tarafından iktidar yapılmıştır. Böylece muhalefet, bu konuları artık gündeme getirip konuşamaz hale gelmiştir.
Gerçi muhalif yapının da iktidardan farklı olarak ülke sorunlarına dair belirgin çözüm önerileri yoktur. Tek politikaları "Yeter artık Tayyip gitsin"e dayalıdır.
Muhalefet partilerinin hiç bir mazereti, bu başarısızlığın üzerini örtemez. (Altılı masada yaşanan ayak oyunları da buna dahildir.)
Ama benim ikazım şu noktada; halkla iddialaşmayın, onu aşağılamaya değil anlamaya çalışın ve varlığınızı halkın aklında ve gönlünde koruma ve artırma çabanızı sürdürün. Aksi halde siyasi partiler mezarlığında, mezarınızı çoktan kazmaya başladılar bile!
Bu durum, iktidar partisi ve arkasındaki güçlerin malumudur. Onun için, onlarda mevcut muhalif partilerin halk nezdinde ölümü için bundan sonra ellerinden geleni yapacaklarına ve bugüne kadar da yaptıklarına dair hiç bir şüpheniz olmasın.
Bunu bilin ve gereğini ona göre yapın...
Şimdi yapılacak iş; muhalif partilerin gönüllülerinin bu tehlikeyi yani partilerini muhtemel vakitsiz bir ölümden korumalarıdır. Zira önümüzde seçimler bir çok partinin tarihe karıştığı seçimler haline gelebilir.
Geçmiş bizim gelecek hakkında böyle düşünmemizi gerekli kılıyor!
Eğer çok partili demokratik yaşamı devam ettirmek istiyorsak, nedeni ne olursa olsun gönül verdiğimiz siyasi partileri, halkın; aklı, vicdanı ve gönlünde “ümit” halinde tutarak belki bir şeyler başarabiliriz.
Sizce böyle bir “ümit” var mı? Bana göre ümit var. Hem insan umutsuz olmamalıdır ve daima gelecekten umutvar olmalıdır. Biz de böyle davranalım!
Özcan PEHLİVANOĞLU
29 Kasım 2024 / İzmir