GÜNCEL

''Bir Koyup Üç Alma'' politikası'ndan Taksim katliamına

28 Şubat 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra, Kuzey Irak'taki Kürtleri o zamanki Irak lideri Saddam Hüseyin'e karşı korumak için ABD liderliğinde İngiliz, Fransız uçak ve helikopterlerinden oluşan kuvvet, Türkiye (İncirlik, Pirinçlik) üzerinden "Çekiç Güç" harekâtını gerçekleştirdi.

1991 yılında, Irak Hava Sahası'nda 36'ncı paralelin kuzeyi ile 32'nci paralelin güneyi "Uçuşa Yasak Bölge" ilan edildi ve bu bölge Irak Hava Kuvvetleri'ne yasaklandı. Bu uygulama, ABD işgalinin başladığı 2003 yılına kadar 12 yıl sürdü. Çekiç Güç, 12 yıl boyunca Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti'nin kurulmasına şemsiye oldu ve PKK terör örgütünün canlanmasına uygun ortam sağladı.

17 Aralık 1992 günü, Çekiç Güç'e bağlı ABD uçakları, Kuzey Irak'ta Selahattin Kenti yakınlarında Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in helikopterini taciz ettiler. Bitlis Paşa, Türkiye'nin Kuzey Iraklı Kürt liderlerle başlattığı görüşmeler için o bölgede bulunmaktaydı. 14 Nisan 1994'te, Çekiç Güç harekâtına katılan iki ABD savaş uçağı, iki ABD helikopterini düşürdü ve üçü Türk 26 kişi hayatını kaybetti.(1)

Kuzey Irak'ta ilan edilen "Uçuşa Yasak Bölge" ve "Çekiç Güç"ün varlığı sayesinde, "Hükümet Dışı Organizasyonlar (NGO)""yardım kuruluşları" görüntüsü altında Kürt Devleti'nin temellerini attılar.

***

Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dı. O zaman, 2009-2014 yılları arasında Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu tarafından ortaya atılan "Sıfır Sorun" politikası yerine, "Bir Koyup Üç Alma" politikası hüküm sürüyordu. Özal, ulusal güvenliğe zarar verecek bir kararla, Saddam'dan kaçan Kürtlerin Türkiye'ye girmesine izin verdi. Oysa Genelkurmay Başkanlığı, Kürt sığınmacıların Türkiye sınırlarına alınmadan, Irak topraklarında belirlenecek bir bölgeye yerleştirilmesi ve insanî yardımların yapılması önerisinde bulunmuş, ancak Özal bu teklifi reddetmişti. Özal'ın bu kararı sonucunda, Saddam'dan kaçan sığınmacıların yanında, çok sayıda PKK terör örgütü elemanı silahlarıyla Türkiye'ye geçmiş oldu.(2) PKK bu yolla daha fazla güçlendi.

Özal, sadece Kürt sığınmacıları Türkiye'ye almakla kalmadı, Kürtlerin Saddam'dan korunması için ABD'den, Türkiye'ye "Çekiç Güç" gönderilmesini istedi. Cumhurbaşkanı, "Çekiç Güç" talebini Genelkurmay Başkanlığı'na danışmadan yapmıştı.(3) Böylece, Adana İncirlik'te konuşlanan "Çekiç Güç" sayesinde Kuzey Irak'ta 36'ncı paralelin kuzeyinde Kürtler için bir "Güvenli Bölge" oluşturuldu. İncirlik'te ABD ile İngiliz uçakları konuşlanmış ve Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti'nin temelleri atılmıştı. Ekilen rüzgâr, gelecekte yıkıcı bir fırtınaya dönüşecekti. 

Bölgeden sorumlu dönemin Asayiş Kolordu Komutanı, daha sonra da yine bölgeden sorumlu İkinci Ordu Komutanı olan Emekli Orgeneral Necati Özgen, 15 Eylül 2005'te Çekiç Güç konusunda şunları söylemişti: "1992'deki o güvenli bölge, 36'ncı paralelle birlikte, PKK'ya karşı operasyon için iyi bir bölge oluştu diye düşündük. İstediğimiz zaman Kuzey Irak'a girer, kimseden müsaade almadan operasyon yaparız dedik. Yaptık da… Ama bugün bunun tersine döndüğünü gördük. Sonra ne oldu? Orada özel bir statü ve resmî bir devlet kuruldu."(4)

***

Türkiye'ye Suriyeli sığınmacı akını ilk olarak Nisan 2011 tarihinde başladı. Türkiye, bu tarihten itibaren Suriyelilere yönelik "açık kapı politikası" uygulayacağını ilan ederek 100 bin kişinin kritik eşik olduğunu dile getirdi. Ancak Suriye'den gelen göç dalgası bu sayının çok üzerindeydi.(5)

18 Mart 2011 tarihinde, Suriye'de eylemlerin başladığı günlerde, sınırda henüz Suriyeli sığınmacı yığılması yokken, Türkiye sınır hattında çadır kentler oluşturmaya başladı. Sonuçta, yaklaşık dört milyon Suriyeli sığınmacının Türkiye'ye gelmesine neden oldu. Bu sayede, başta bazı sınır kentleri olmak üzere bazı şehirlerin demografik yapısı bozuldu.

Çok değil, dört yıl sonra 2015'te Suriye kuzeyinde PYD/PKK terör örgütü, Türkiye ile komşu olacaktı. Esad'ın, Kaddafi'nin ve Saddam rejiminin devrilmesi, ABD ve İsrail'in Orta Doğu'daki stratejik hedefleriydi. ABD'nin Suriye'yi parçalaması ve Esad'ı zayıflatması, Türkiye'nin toprak bütünlüğü için tehdit oluşturuyordu.

13 Kasım 2022'de, PKK/PYD terör örgütü tarafından yapılan bombalı eylem sonucu, Taksim İstiklal Caddesi'nde, ikisi çocuk altı kişi yaşamını kaybetti. Bombayı bırakan, bombayı veren, bombayı vereni Edirne'ye götüren insan kaçakçısı, bombayı vereni Bulgaristan'da karşılayıp Moldova'ya götüren, bombayı bırakanı evde saklayan, bombayı bırakanı Taksim'e götüren korsan taksici yabancı göçmen ve çoğu, Suriyeli Arap…

***

Dünyanın en fazla göçmenine ev sahipliği yapmanın sadece ekonomik, sosyolojik, demografik, kültürel maliyeti olmuyor. Taksim katliamında olduğu gibi, ülke içinde, büyük yerleşim yerlerinde ve kalabalık yerlerde göçmenler kullanılarak şiddetli terör saldırıları da gerçekleştiriliyor.

Türkiye'de terör, 13 Kasım 2022 katliamıyla artık yeni bir aşamaya gelmiş durumda. Türkiye, göçmenlerin herhangi bir güç veya provokatör tarafından terör eylemleri için kullanılabileceği gerçeğiyle yüz yüze. Ve bunun güvenlik maliyeti çok yüksek.

Pakistanlı mülteci uzmanı Cavit Sıddıki, ülkedeki mülteciler tarafından organize edilen suçlar ve terör faaliyetleri nedeniyle sosyal hayatın tehdit altına girdiğini belirtiyor. Sıddıki, mültecilerin Pakistan'da sosyal hayatı zedelediğinin tam olarak farkına varılmasının 30 yıl sürdüğünü söyledi.(6) Türkiye, bu tehlikeyle 11 yıl sonra yüzleşti…

Dünün çözüm olarak görülen politikaları, bugünün ana sorunu haline gelmişse, durup ders çıkarmalı…

............

Kaynakça:

(1) Nazmi Çora, Çekiç Güç'ün Gizli Günlüğü, 2. Baskı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2007.

(2) Mehmet Ali Güller, Suriye'nin Sevr'i Amerikan Koridoru, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.

(3) (4) Mehmet Ali Güller, Suriye'nin Sevr'i Amerikan Koridoru, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.

(5) Osman Ağır-Murat Sezik, "Suriye'den Türkiye'ye Yaşanan Göç Dalgasından Kaynaklanan Güvenlik Sorunları", Birey ve Toplum,  C. 5, S. 9, s. 96.

(6) (Erişim, 17 Nisan 2022, 1740).

Naim BABÜROĞLU - Yeniçağ