CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu açıklamayı duyunca, Erdoğan’ın tarafsız davranacağına dair namus ve şerefi üzerine ettiği yemine uymadığını hatırlattı. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan, öğleden sonra bir açıklama daha yaptı ve “’Ben seçim bildirgesini okudum’ diye bir beyanım olmadı. Sadece Sayın Başbakan’ın, başkanlık sistemiyle ilgili düşüncelerini benimle paylaştığını ve bizzat başkanlık sistemiyle ilgili bölümü kendisinin yazdığını, yazacağını bana söyledi. Benim de düşüncelerimi bu noktada istedi. Ben de düşüncelerimi kendisiyle paylaştım” dedi!
***
İki açıklama arasında yaklaşık 5 saat var! Önce orada okudum diyor, sonra seçim bildirgesini kast etmediğini söylüyor! “Orada” dediği nedir? AKP’nin seçim bildirgesi olduğu çok açık! Erdoğan, “Başbakan’ın bizzat kaleme aldığı” diyor... Zaten Davutoğlu da seçim bildirgesinin o bölümü için “bizzat ben kaleme aldım” demişti. İktidar partisinin seçim bildirgesinin hazırlanmasına dahi müdahale ettiği de ortada.
Bu davranışın hedefini, “Parlamenter sistem artık bekleme odasında” sözleriyle de birkaç defa açıkladı.
İşte bu durum; Anayasal düzenin, bizzat Cumhurbaşkanı’nın tehdidi altında olduğunu gösteren açık delillerdir.
***
Peki bu davranışların hesabı, yasal olarak sorulabilir mi?
Konuyla ilgili durum, Anayasa’nın 105’inci maddesinde şöyle düzenlenmiştir:
“Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur.
Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil yargı mercilerine başvurulamaz. Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tam sayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”
Meclis’te AKP çoğunluğu olduğundan, Anayasa Mahkemesi üyelerini de Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan seçtiğinden, konuyla ilgili bütün girişimlerin sonuçsuz kalacağı belli.
Ahmet Davutoğlu da Başbakanlık ve Genel Başkanlık yetkilerini, Cumhurbaşkanı’na kullandırarak, Anayasal rejimi ortadan kaldırmak suçuna iştirak ediyor.
Burada bütün siyasi partilerin ve ülkede ne kadar kurum ve kuruluş varsa hepsinin ayağa kalkması ve Anayasal düzeni koruması gerekirdi. CHP’den biraz ses geliyor o kadar... Ülkedeki bütün kurum ve kuruluşlar şu veya bu şekilde kontrol altına alınmışsa, ne yapılabilir?
***
Anayasa’da bu konuda sadece bir hüküm var. O da “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa” diye başlayıp “Türk Milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur” diye biten Anayasa’nın başlangıç ilkeleridir.
Kısacası, her vatandaş, Anayasa’nın korunması ile görevlidir. O halde kimse, kendi görevini başkasının yapmasını beklemesin!