Kütahya’nın Tepecik ilçesinde başıboş köpekler vurularak öldürülürken, Adıyaman’ın Besni ilçesinde bir gazetecinin fotoğrafını çektiği ters bacaklı köpeğin Gaziantep’te röntgeni çekildi ve ilk tedavisinden sonra Canlı Hayatını İyileştirme Derneği tarafından, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne gönderilerek ameliyat edileceği bildirildi.
İki olayda görüldüğü gibi her alanda gidişata yön veren, insanların algısı... Yoksa vurulan da köpek, tedavisi yapılan da!

***

Günümüzde yolsuzluk bile hırsızlığa göre daha iyi bir iş gibi gösterilebiliyor! Hem de yakın zamana kadar dini alanda otorite olarak gösterilen bir kişi tarafından...
Türkiye’de, sokak veya kahvehane dilinde, devleti soyanlar için “hırsız” denilir. Ama devleti soyduğu iddia edilen kişilerde ele geçirilen ve kaynağı gösterilemeyen paralar, faiziyle birlikte iade ediliyor. Bu mazhariyete, devletten alacağı olan iş adamları bile çoğu zaman erişemiyor!
Algı meselesi...
Prof. Dr. Ramazan Demir’in, “Hırsızlık genetik miras mı?” başlıklı bir yazısı var;  “Acaba hırsızlık geni varsa, 17. ve 25. kromozomlarda mı yerleşiktir?” diye soruyor...
Hırsızlığın genetik olup olmadığını bilim adamları tartışıyor ama kültürel bir miras olduğu kesin! Hırsızlığı hak olarak gören bir ortamda yetişen çocuk, elbette hırsız olur!

***

AKP’li Süleyman Soylu ise “siyaset biraz de genetiktir” diyerek başka bir tartışma başlattı. Siyaset, babadan oğul veya kıza geçen bir meslek midir? Tabii bu da planlı programlı bir algı oluşturma çabası...
Krallık, padişahlık veya kağanlık, babadan oğula geçerdi ama tarih her zaman iyi sonuç alındığını söylemiyor. Öyle ki Bilge Kağan, diktirdiği taşlara, Bumin Kağan’ı övdükten sonra “Ondan sonra, kardeşi kağan olmuş, oğulları kağan olmuş... Kardeş, ağabeyi gibi, oğul babası gibi kılınmadığı için tahta bilgisiz kağan oturmuş, kötü kağan oturmuş. Buyruğu, (veziri) yine bilgisizmiş, kötü imiş... Beğleri, budunu eğri olduğu için, Çin budunu kandırıcı, aldatıcı olduğu için, kardeşi ağabeye düşürdüğü için, beğle budunu çekiştirdiği için, Türk Budun, il ettiği ilini elden çıkarmış, kağanladığı kağanını yitirivermiş. Çin Budunu’na beğlik er oğlanı kul olmuş, kadınlık kız oğlanı odalık olmuş. Türk beğleri Türk adını atmış. Çinli beğlercesine Çin adını tutarak, Çin kağanına kapılmış. Elli yıl işini gücünü vermiş...” diye yazmış!
Bilge Kağan, budunda da bir eğrilik olduğuna işaret ediyor...
Bugünkü Türkiye’de de bir eğrilik olmasa, hırsızlığı kurumsallaştırmış, devleti soymayı, doğayı tahrip etme pahasına sistemleştirmiş bir iktidar, bir saniye bile ayakta durabilir mi?

***

Yine konuyla ilgili, Cumhurbaşkanı düzeyinde bir değerlendirme var. Anadolu Ajansı’nın haberine göre İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Tahran’da düzenlenen  “Milli Ekonomi Konferansı”nda yaptığı konuşmada “Tekelleşme olan yerde ülke ekonomisi kalkınamaz. Tekelleşmeye izin verilirse, yöneticiler Selman veya Ebuzer dahi olsa orada mali yolsuzluklar ortaya çıkar. Şeffaflığın sağlanması ve rantın ortadan kaldırılması halinde her yere kök salan yolsuzlukla başa çıkabiliriz” dedi.
Şimdi hepimiz hatırlayalım! Türkiye’de hangi kamu malının kime satılacağına kim karar veriyor? Üniversite kantinlerinin işletilmesinden orman arazilerinin kiralanmasına, maden alanlarının satışından gayrimenkullerin devrine kadar her türlü tasarrufu, Başbakanlık onayına tabi kılan genelge, Tayyip Erdoğan tarafından çıkarılmamış mıydı? Ekonomide de AKP zenginlerinin tekeli kuruldu bile. Bakkallık manavlık ve kasaplık bile AVM tekellerine verildi! Böyle bir ülkede hırsızlık veya yolsuzluk önlenebilir mi?