Bizde aynı dil içinde başka başka diller konuşulur: Bir halk Türkçesi, bir basın-yayıncıların  “sorunlu, olasılı, olanaklı, nedenli” Türkçesi, bir entelektüellerin “paradigmalı, sorunsallı, seçkincili”  Türkçesi, bir illa farklıyım diyen sosyetenin  “çok keyifli, coollu”  Türkçesi...

Türkçe tartışmaları Harf İnkılâbı’yla başlamamıştır. Tarihî bağı kurmanız için yeni harflere aktardık; Türk Yurdu’nun,

Dergâh’ın eski sayılarına; Yusuf Akçura’nın kendisininki de dâhil, birçok uzun makaleyi bir araya getirdiği Türk Yılı 1928 cildine; Anadolu Mecmuası’na bakın, Türkçe üzerine, Türkçenin sadeleştirilmesi üzerine neler neler yazılmıştır...

Güneş Dil Teorisi bile Mustafa Kemal’den öncesine aittir. Adı onun zamanında konmuştur. Bu teoriyle,  “Bütün diller Türkçeden çıkmıştır!”  fantezisine sığınılarak yine Türkçe kıyımını durduran M. Kemal olmuştur ama sonra çok  “devrimci”  kesim, Arapça, Farsça kelimeleri atacağız derken Türkçeyi öyle kesip biçmiştir ki, Türkçe var mı yok mu, asıl bu tartışmaya girmek gerekir.
Bir köşe yazarımız şöyle bir cümle kurmuş:  “... kanmayacak bir dolu âdemoğlu ve âdemkızı çıkar.”  (Ahmet Hakan,

Hürriyet, 5 Ocak 2015).

Adam/insan ayırımından oğul/kız ayrımına mı geçiyoruz?
Kültür Üniversitesi’nden Prof. Dr. Vahit Türk, yetkin bir  “dilci”dir. Türkçenin bütün evrelerini çok iyi bilir. Ona sordum:  “Oğul”  nedir,  “kız” nedir;  “iş adamı/iş kadını”,  “ilim adamı/ilim kadını”  denir mi?

Önce “oğul/kız”  açıklaması:

“Eski Türkçe metinlerde oğul kelimesi ’çocuk, evlât’ anlamında kullanılır, yani bu kelimede bir cinsiyet ayırımı söz konusu değildir. Cinsiyet ayırımı sıfat tamlamalarıyla yapılır. Kız çocuğu belirtilmek isteniyorsa ‘kız oğul’, erkek çocuğu belirtilmek isteniyorsa ‘er oğul’tamlamaları kullanılır. Bu tamlamalar zaman içerisinde eksiltili yapılara dönüşmüş ve ‘kıt, az bulunur, değerli, kıymetli’anlamındaki ‘kız’ sözü ‘kız oğul’ tamlamasının, oğul ya da oğlan kelimesi de ‘er oğul’ tamlamasının yerine kullanılır olmuştur. Oğul kelimesinin de ’soy’ anlamındaki ’ok’ sözüyle ilgili olduğunu ve cinsiyet ayırımı olmadan ‘soyu sürdürecek olan’ anlamında kullanıldığını düşünüyorum.”

Sonra  “adam/insan”  açıklaması:

“Bildiğiniz üzere bu ayırım oldukça yeni bir durum ve biraz feminizmin eseri gibi görünüyor. Malûmunuz olduğu üzere izmler bir meseleye karışmışsa orada bilginin söyleyeceği şeylerin fazlaca kıymet-i harbiyesi kalmaz; ama, biz yine de söylemeye çalışalım.

Geleneğimizde yani yazılı ve sözlü kültürümüzde bugüne kadar böyle bir ayırıma gerek duyulmamış; ancak, bugün yer yer bunu görüyoruz. Gelenek açısından düşünüldüğünde çok da gerekli bir kullanım değildir; fakat, gün geçtikçe yerleşecek ve yaygınlaşacak gibi görünüyor. Bu durumdan kadınların pek çok sosyal alanda olduğu gibi iş ve bilim hayatında yer almalarının etkisini de gözden uzak tutamayız. Bence ‘bilim adamı, iş adamı’ vb. ifadelerin bir sakıncası yoktur, ‘bilim kadını, iş kadını’ gibi yapılarda da Türkçe açısından elbette bir yanlışlık yoktur ve isteyen kullanabilir. Aslında kabullenip kabullenmeme, pek çok konuda olduğu gibi, biraz alışkanlıklarımızla ilgili bir durumdur.”