Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde, 22 İslam ülkesinin haritasını  değiştirmek amacıyla gerek PKK, gerekse El Kaide-El Nusra ve IŞİD çizgisinin ürettiği Amerikan-İngiliz patentli terörü, ancak bir yolla ortadan kaldırmak mümkündür. O da, terörün ilk hedefi olan ülkelerin, Yani Türkiye, Irak, Suriye ve İran'ın bu konuda her türlü fikir ayrılığını veya çıkar çatışmasını bir kenara bırakarak iş birliği yapmasıdır.
Biz yıllardan beri bu fikri savunuruz ama olaylar söz konusu ülkelerin de terörü birbirlerine karşı kullanmaları yüzünden daha da karmaşık hale gelmiştir.
***
Türkiye'nin Amerikan projelerine uyarak Suriye'deki terör faaliyetlerine destek vermesi, kendi bindiği dalı kesmesi anlamına gelmekteydi. Çünkü Suriye'nin güvenliği, Türkiye'nin güvenliği demekti ve Türkiye izin vermese tek bir terörist bile sınırlardan geçerek, Suriye'yi karıştıramazdı.
Geçmişte, Suriye'nin PKK terörüne yataklık yaptığı, ancak Beşşar Esad ile birlikte Türkiye-Suriye ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığı, hatta bir ara ortak bakanlar kurulu toplantısı yapıldığı ve gümrük birliği gibi konuların görüşüldüğü biliniyor.
Bu politikayı başlatan da aniden terk eden de AKP iktidarıdır ve bu hükümet, Suriye'deki terörü desteklemekle, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olmuş, milyonlarca insanı da evsiz, yurtsuz bırakarak mağdur etmiştir. Üstelik bu mağduriyetin faturasını da yine milyonlarca sığınmacıyı beslemek zorunda kalan Türkiye tek başına ödemektedir.
***
Geçtiğimiz Eylül ayında İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Orta Doğu'da terörün yayıldığı uyarısını yaparak, terörist gruplara desteğin kesilmesi ve terörle mücadelenin bölgesel ve uluslararası iş birliği ile yürütülmesi gerektiğini söylemişti. Ruhani, ülke ismi vermeden "Bazı ülkelerin teröre karşı yaklaşımlarında henüz bir değişiklik görmedik. Teröristler hâlâ silahlandırılıp, korunuyor. Onların teröre verdikleri desteği kesecek adımlar atmalıyız" demiş ve "Bölgede terör faaliyetlerinin devam etmesiyle şiddet daha da artacak bunun sonucunda da bölgesel ve küresel istikrarsızlıklar ortaya çıkacaktır. Bölgede terör kurbanı ülkelerin birlikte hareket etmesi halinde ise kısa sürede başarılı sonuç alınacaktır" diye öneride bulunmuştu.
"Teröristleri hâlâ silahlandırıp koruyan ülkeler"den birinin Türkiye olduğu iddiasını bütün dünya basını yazıyor. Türkiye'de ise medyanın eli kolu bağlı olduğu için gazetecilik değil, iktidar tetikçiliği hatta kemikçiliği yapılıyor! Dolayısıyla ülkenin veya dünyanın gerçekleri halktan saklanmaya çalışılıyor. Aslında her şey apaçık ortada ve halk da durumun farkında ama Türkiye'ye değil, Büyük Orta Doğu Projesi'ne hizmet eden iktidarı seçimlerle alaşağı edecek dinamik, enerjik bir muhalefet hareketi görülmediği için iktidar, biraz zayıflasa da sosyal politikalarla artırdığı oylarını koruyor...
***
2015 seçimleri yaklaşırken, mevcut muhalefet partilerinin yeni bir şevkle harekete geçeceğine dair de hiçbir işaret yok. Bu kilitlenme karşısında yeni siyasi partiler kuruluyor ama onlar da ciddi bir rüzgâr estiremiyor. Çünkü dayandıkları bir taban yok, söylemleri net değil,  örgütlü de değiller ve zaten tek başına iktidar gibi bir hedefle kurulmuyorlar!
Yapılması gereken, Türkiye'nin bütün milli güçlerini birleştirecek bir milli kadro hareketi ile ortaya çıkarak, tek başına iktidara talip olmaktır. Evet, böyle bir hareketin medyası olmayabilir ama güç, birlikte hareket etmekten doğar. Gönlümüz CHP ve MHP'nin üzerlerindeki ölü toprağını atarak, büyük bir iddiayla bir hareket başlatmalarından yanadır ama iki partide de yeni bir şey yok! Dolayısıyla, milli aydınların önümüzdeki kısa zaman içinde Türk seçmenine ciddi bir alternatif göstermek mecburiyeti vardır.
Not: Dünkü köşemde komisyon çalışmalarına yayın yasağını Cemil Çiçek'in koydurduğunu yazmıştım. Oysa yasak komisyon başkanı Hakkı Köylü'nün başvurusuyla koydurulmuştur.