Cihanı pazarlayan sistem içlerindedir, kesin bilmezler
O milletler ki kapitalizm içredirler, başka din bilmezler
Ve biz bu Dini çok sevdik; kusura bakma Hayâlî. 1947’den beri bu Dinin baş Misyoneri Amerika’nın çok yardımlarını gördük; tam 71 yıldır. Bugün o Dine mensubiyet göstergeleri aşırıysa tekrar ABD’yle mübarek kavilleşmeler kapıda demektir.
O Dinin düzeni - ki Serbest Piyasa Ekonomisidir - 1950’den beri memleketimizde câri, yani 68 yıldır. Azıcık bu düzenin dışına çıkma niyetlerini Vaşington’daki Başkan’la paralellik arzedecek bir biçimde sandıkta cezalandırdık.
1952’den beri bu Dinin kutsal şövalyeliği / mücâhitliği sayılan NATO ekibindeyiz; tastamam 66 yıldır. Konu şövalyelik olunca darbeler / ihtilâller de kaçınılmaz oluyor. 1960’dan başlatırsak 58 yıllık ilginç bir darbedârlık havuzumuz var.
Bu Dindeki motivasyonumuz 1983’ten itibaren ikiye katlandı; 35 yıldır Turbo Kapitalizmle tüketim atımızı şaha kaldırmış, bir o yana bir bu yana koşturuyoruz. Zaten Özal da aziz muamelesi görüyor tıpkı Menderes gibi.
2002’den günümüze ise Küçük Amerika gibiyiz. Karadeniz’den Akdeniz’e, Trakya’dan Van Gölü Havzasına; istediğiniz yere gidin, istediğiniz şehri gezin bunu hissedeceksiniz. Haa, sıkıntı mı var? Yoo, herşey Yahya Kemâl’in şiirindeki gibi:
Herkes memnun ki Dininden / Dönen yok seferinden
Kapital; sermaye, servet, paracıklar ve –izm; kazanma, biriktirme, yarıştırma oluyor. Dünya üzre en yaygın ve dominant din ahanda bu: KAPİTALİYET (Servetizm, Paraperestlik, Zenginite). Bu din içre Hıristiyanlık gibi, Müslümanlık gibi, Budacılık gibi, Musacılık gibi, Tanrıcılık gibi, Tanrısızlık gibi mezheplerden söz edilebilir.
Bu Dinin tarikatları partilerdir (muhafazakâr, milliyetçi, liberal, seküler, sosyal demokrat, etnikçi vs.) ve cemaatleri de kulüplerdir (spor, sanat, müzik, iş, politika, kumar vs.). bu Dinin azizleri ünlülerdir (zengin, meşhur, yetkili vs.). Döviz, hisse senedi, çek ve sâire bu Dinin kutsal metinleri; kredi–banka–indirim kartları da evrâd ü ezkârıdır (vird, zikir, tövbe).
Özetle kardeşim; Kapitalizmin çıkarlarının dışına çıkmadığın sürece senin Müslüman yada Hıristiyan, Türk yada Yunan, Alevî yada Sünnî, Atatürkçü yada Erdoğancı olmanın hiçbir zararı yok. İstediğin kadar propagandanı ve el-kol işaretlerini yapabilir, fetişlerini savunabilir hatta sataşmalara karşı meşru müdâfaanı yapabilirsin. Câizdir.
Din cevaz veriyor; tükettiğin, tüketim ve pazarlama işlerine karışmadığın, üretim-müretim demediğin daha doğrusu ihtiyaçlarını azaltmadığın ve bunları kendi kendine karşılamaya çalışmadığın sürece bu Dinin kâfiri yada muhalifi olman mümkün değil.
4-5 tarikatokratik gurubun herhangi birinde pozisyon alabilir veya siyasî lider de denilen demoktatörün tılsımını nazarlık olarak kullanabilirsin. Ülkemizde dindar - mütedeyyin - muhafazakâr - İslamcı silsile, milliyetçi - ülkücü - Türkçü - turancı silsile, Atatürkçü - laik - çağdaş silsile, sosyal demokrat - sosyalist - komünist kanal ile etnikçi - feodal - dışbirlikçi koalisyon bu minvaldeki ikonik damarlardır.
Aslında insan bu damarlar içinde de kendi özgün dinini ve düşüncesini yaşayabilir; yeter ki ak ve alyuvarları sanal sıvılarla dolu olmasın. Ve içinde bulunduğu hipnozun farkında olsun. İşte bu zor! Zira “Ol mâhiler ki deryâ içredirler…”
Süleyman Pekin
Süleyman Pekin