Sinema çalışanlarının problemleri zaman zaman gündeme gelir, sonra unutulur. Set işçilerinin, figüranların hâlinin içler acısı olduğunu bir yerlerde okumuşsunuz, duymuşsunuzdur. Hele, iş göremez duruma geldiklerinde yaşadıkları... Allah esirgesin!
Magazincilerimiz “starlar”ın tek başlarına gökte doğuverdiklerine inandıkları için, bir rejisör olmasa, bir set işçisi olmasa, bir yardımcı oyuncu olmasa “yıldız” nasıl ortaya çıkacak diye akıllarına getirmezler. Onlar ışıltıyı, frikikleri yakaladı mı, mesele bitmiştir. Okuyucu/seyirci ne yapsın, sinemacıların iç dünyasını!
Bir sinemacı mektubuna: “Ben Uğur Balkan Avcı 24 yaşında genç bir sinemacıyım, sektörde 6 yıldan bu yana çalışmaktayım.” diye başlıyor.
Ne güzel... Genç yaşta hayata atılmış ve belli dalda adım adım ilerliyor, diyeceksiniz. Mektubun devamını okuyalım:
“6 yıllık çalışma hayatım boyunca bir kere olsun sigortalı olarak çalışma fırsatı bulamadım ve her defasında haftalarca 18 ila 20 saat arası çalışmak zorunda kaldım. Bu olayı çalışma arkadaşlarımla paylaştım. Abilerimden, arkadaşlarım ve hocalarımdan aldığım fikirlerle yola çıkarak binlerce sinema çalışanının ortak derdinin bu olduğunu fark ettim.
Amerikan sineması (Hollywood) ve Hindistan sineması (Bollywood ile Tollywood) sinemalarında çalışma fırsatı buldum, gözlemleyerek ve araştırarak mukayese ettiğimde acı gerçeği gördüm. Onların sistemi şuydu: 8 saat çalışmadan sonra ek mesai ücreti ile beraber maksimum günlük çalışma saati, 12 saati geçmiyordu... Ancak ülkemizde çoğu yapımcı sektördeki işsizlik potansiyelinin farkında ve bunu çalışanlarına kendi görevinden çok fazlasını yükleyerek günde 18 ila 22 saate kadar varan çalışma koşulları yüklüyor. Ortak derdimiz bu tempoda çalışırken ailemizi, çocuklarımızı göremeden, uykusuzluk ile mücadele ederek hayatımızı idame ettirebilmeye çalışmak oluyor... Uykusuzluğun getirmiş olduğu adaptasyon eksikliği nedeniyle bazen trafikte ve elektrik akımına bağlı olarak ölümler dahi yaşanıyor... Ancak yapımcılar buna rağmen sigortalarımızı yatırmıyorlar... Geçmiş yıllarda Sinesen adı ile bir sendika girişiminde bulunulmuşsa da sendika gereken sonucu alamamış. Türk sinemasının gelişememesinin asıl sebepleri de bunlardır, takdir edersiniz ki enerjisi düşük ve moralmen çökmüş bir ekipten kaliteli bir sanat oluşturulmasını beklenemez.
Bu konunun üzerine kararlılıkla gitme için kararı aldım ve Kültür Bakanlığı Özel Kalemi’ni, Sinema Genel Müdürlüğü’nü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı muhatap alarak bir imza kampanyası oluşturdum. Atılan her imzada kendilerine tarafımdan yazılmış bir dilekçe, imza atanın imzası ile gönderilmekte... Türk medyasından ve sanat dünyasından gereken desteği göreceğimi umut ediyorum. Haklı davamızda sizin gibi usta bir kaleme konuyu nakletmek istedim. Facebook’ta ‘Sinemekciler’ adı altında bir grup oluşturdum.”
Uğur Balkan Avcı, destek aramak için bu mektubun örneklerini başka köşe yazarlarına da göndermiştir muhakkak.
Sinema/dizi sektöründeki insanlarımızın ezilmemesi için ilgililer ne yapmaları gerekiyorsa, bir an önce yapmalıdırlar.
Sinemacıların problemleri
Arslan Tekin
Yorumlar