Mesuliyetin gereği
Ne kadar saklamaya, yanaşma, besleme ve havuz balıklarının gayretiyle hedef şaşırtıp gündem değiştirmeye uğraşsalar da, acı gerçekler gizlenemiyor. Bizzat madende çalışan işçilerin anlattıkları, henüz başında olmasına rağmen soruşturmaların ilk sonuçları, vahametin boyutlarını fazlasıyla belgeliyor. İşin temelini iktidarın yetersizleri ve yanlışları oluşturuyor. Sayın başbakanın, "Fırat'ın kenarında kurdun kaptığı koyunun mesuliyeti bendedir" diyerek, sorumluluğunu hatırlamış olması bir gelişme sayılsa da, bu sözün havada kalmaması için mutlaka gereğinin de yapılması şarttır. Madem mesuliyet sizdedir, o halde yaşanan facia, mesuliyetinizi yerine getiremediğinizin belgesidir ve bunun mutlaka bir bedelinin olması gerekir. Kaldı ki, olay henüz çok yeni olmasına rağmen, kurulan karanlık düzenin ayrıntılarını ortaya koyan çok çarpıcı ifadeler ve belgeler ortalığa saçılıyor. Zamanla kim bilir daha neler duyacak neler göreceğiz.
Soruşturmanın ilk sonucu
Olayın hemen sonrasında Soma Holding'in patron ve yöneticileri bir basın toplantısı düzenlemiş ve ''faciada kusurumuz yok, her şey bir anda oldu'' demişlerdi. Bu ifadelerin ne kadar yalan ve işin aslını gizlemeye yönelik olduğu anında ispatlandı. Ocaktaki kurtarma faaliyetlerinin tamamlanmasından hemen sonra da bir soruşturma başlatıldı. Soruşturmayı yürüten savcının elinde olan ve basına yansıyan belgelere göre kazadan 1 saat önce madendeki karbonmonoksit salımı bir miktar yükseliyor ve riskli kabul edilen 50 ppm oranının üstüne çıkıyor. Ancak birkaç dakika sonra yeniden bu oranın altına iniyor. 15.10'da yaşandığı belirtilen kazadan 6 dakika önce 15.04'te karbonmonoksit miktarı hızla yükseliyor. 15.04'te 100 ppm'in üzerine çıkan karbonmonoksit miktarı kazanın yaşandığı dakikada 500 ppm'i buluyor ve facia yaşanıyor.
Bu telaş niye?
Bu bilgi kazada açık ve kesin bir ihmal olduğunun teknik belgesi. Asıl önemli olan bu açık ihmali yapanların bu cüreti nereden bulduklarıdır. İlk dakikadan itibaren bütün AKP sözcüleri ocağı işleten şirketle bir yakınlıklarının bulunmadığını, her şeyin prosedüre uygun olduğunu yanaşmalarıyla birlikte anlatma seferberliği başlattılar. Sayın başbakan maden ocağının patronunu hiç tanımadığını, ağır söz ve hakarete varan cümlelerle ilan etti. Bu telaş ve panik havası bile bir şeylerin gizlenmeye ve unutturulmaya çalışıldığını gösteriyor. Kaldı ki, biz AKP sözcülerinin de, sayın başbakanın da söylediklerinin tam tersinin ortaya çıktığının sayısız örneklerine şahit olduk. 17 Aralık sonrasında yaşananları hatırlıyoruz. Kendi sözlerini yine kendi ifadeleriyle yalanladılar. "Montaj" dediler, ama bunun çok kolay yoldan elde edilebilecek belgesini bir türlü ortaya koyamadıkları gibi, dinlendiklerini itiraf ederek, iddiaların doğru olduğunu yine kendileri ispatladılar. Mesela, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in anlattığı her biri birbirinden vahim olaylarla ilgili olarak, sayın başbakan çıkıp "kendisini doğru dürüst tanımam, 3 veya 4 defa görüşmüşümdür" dedi. Ama daha sonra sayısız defa görüştükleri ve dosyalar üzerinde değerlendirmeler yaptıkları belgelendi. Bütün bunlar, niye bu kadar telaşlı olduklarını ve söylenenlerin tam tersinin ortaya çıkma ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu göstermeye fazlasıyla yetmez mi?
Ocağa girmek bir mecburiyet
Başka hiçbir bilgi ve belge olmasa dahi, bizzat felaketi yaşayan işçilerin anlattıkları vahametin boyutlarını net biçimde belgeliyor. Soma ve çevresindeki ilçelerde temel geçim kaynağı her zaman tarım ve hayvancılık olmuştur. Ancak, AKP'nin teslimiyetçi politikaları sonucu ülkenin her yerinde olduğu gibi bu bölgede de tarımı da, hayvancılığı bitirdiler. Vatandaşa tek geçim kapısı olarak, hangi şartlarda olursa olsun kömür ocağında çalışmak kaldı. Sonrasında ne olduğunu ve nasıl bir düzen kurulduğunu, bizzat yaşayanların basına yansımış anlattıklarından aktaralım:
Bu mu fıtrat?
Bir işçi anlatıyor: Sendika seçimi vardı. Ellerimize birer zarf verdiler ve bunu sandığa atacaksınız dediler. Kime oy verdiğimizi bile bilmeden sendika seçimi yaptık.
Bir başka işçi nasıl denedim ve teftiş yapıldığını anlatıyor: Müfettişlerin geleceğini bir hafta önceden haber alıyorlardı. Ocağın belli bölümleri temizlenip teftişe hazır hale getiriliyordu. Gelenler buraları geziyor, sonra da çıkıp ormanın kenarında mangal yapıyorlardı.
Türk-İş'e bağlı Türkiye Maden İş Sendikası Başkanı Nurettin Akçul anlatıyor: O işçiler evlerine ekmek götürecekler. Hemen hemen hepsininin kredi borcu var. Kimse bile bile tehlikeye gitmez. Ama maaş alamazsa evine icra gelecek. Çalışmayıp da ne yapacaklar?
Soma facianın yaşandığı maden ocağında dumanlar arasında yaklaşık 2.5 kilometre yürüyerek kurtulabilen işçi Ercan Çiçekli anlatıyor: Maskelerin yetersizliği nedeniyle birçok kişi hayatını kaybetti. İyi ve yeterli maske olsaydı belki birçok kişi hayatta kalacaktı.
Soma işçisi Sefa Köken anlatıyor: Herkesin 30 gün çalışmaya ihtiyacı var. Gitmediği gün yevmiyesinden kesiliyor. Sabah ocağın kapısına gelince, 'durun, herkes otobüslere binsin. AKP mitingine gideceksiniz. Yevmiyenizi de alacaksınız' denildi. Herkesin eline bayrak verildi ve zorla alkış yaptırıldı. Genel Müdür Ramazan Doğru, hanımını birinci sıradan belediye meclis üyesi yaptırdı. Seçim zamanı madene başbakanın, Büyükşehir belediye başkan adayının posterlerini astılar. Herkesin borcu var. Madenden başka yapacak bir iş yor. Bu yüzden korkuyorlar.
Sayın başbakanın "fıtrat" dediği işte bunlar. Madencinin fıtratına bunlar var. AKP'nin fıtratında neyin olduğunu merak edenler, MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli'nin son grup konuşmasını dünkü Ortadoğu Gazetesinden veya MHP'nin resmi sitesinden bir defa daha okusunlar.