Cumhurbaşkanı seçiminin toz-dumanı arasında bazı şeyler gizlenmeye çalışılsa da, ekonomik veriler, sosyal gelişmeler, etrafımızda yaşananlar Türkiye'nin büyük ve derin bir açmazın içine sürüklendiğini acı biçimde ortaya koyuyor. Bu duruma fazla dayanılamayacağı, yanlışta ısrar etmenin hiç kimsenin, hiçbir şartta hesabını veremeyeceği çok ağır sonuçlar doğuracağı artık kesin olarak ortaya çıkmıştır. Ülke gün geçtikçe istisnasız her alanda kötüye gitmektedir. Bu durumu elbette herkes gibi AKP'yi yönetenler de görüyor. Ancak onlar bu gidişi durduracak tedbirler almak yerine, kendi dertlerine düştüler. Ülkeyi bu durumlara getiren güdük zihniyetlerini, bozuk niyetlerini biraz daha ileri götürebilmenin nasıl mümkün olabileceğini tartışıyorlar. Özel hedefleri olan Cumhurbaşkanlığını ele geçirmiş olmanın sarhoşluğu ile ne gerçeği görebiliyorlar, ne de başlarına gelecek olanı fark ediyorlar. Bu durum doğal olarak vahameti daha da arttırmaktan, tehlikeyi daha da yakınlaştırmaktan, gerginliği, çatışmayı, bölünmeyi daha da derinleştirmekten ve ülkenin geleceğini daha fazla karartmaktan başka bir işe yaramıyor. 

 

GAZİANTEP ÖRNEĞİ 

Spordan sanata, Üniversitelerden yargıya, iş dünyasından medyaya bugün Türkiye'de sorun yumağına dönüşmemiş, içinden çıkılmaz hale getirilmemiş tek bir kurum, tek bir müessese, tek bir makam kalmamıştır. Ülkenin her yerinde sokaklar kaynamaktadır. Huzursuzluk artmış, kamplaşma büyümüştür. Türkiye'nin her yerine rastgele dağılan ve hiçbir tedbir alınmayan 1,5 milyonun civarındaki Suriye'lilerin ülkenin güvenliğinde ciddi bir tehdit oluşturduğu, Gaziantep'te yaşanan olaylarla bir defa daha ortaya çıkmıştır. Gelecek yeni göçlere bağlı olarak bu kargaşanın daha da artması ve tamamen kontrolden çıkmasını gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. 

 

HER SÖZÜ YENİ BİR GERGİNLİK 

Bütün bunlara ilave olarak Erdoğan'ın her sözü yeni bir gerginlik, yeni bir ayrışma vesilesi olmaktadır. Acılarımız, felaketlerimiz, milli ve manevi değerlerimiz bile siyaset malzemesi yapılmakta, kamplaşma ve bölünmeye malzeme edilmektedir. Seçim öncesinde yaptıkları açıklamalarla ülkeyi tehlikeli bir mezhep çatışmasına sürüklenmekte dahi bir sakınca görmemişlerdir. Erdoğan balkondan 77 milyonu kucaklayacağını söylese de, daha koltuğa oturmadan, siyaseti, medyayı, iş dünyasını, bürokrasiyi ayrıştırmış ve kendine biat etmeyenleri Çankaya köşkündeki geleneksel görüşmelere dahi davet etmeyeceğini ilan etmiştir. Yerine gelecek başbakanın da, şimdiye kadar olduğu gibi, kendinden olmayan, kendi gibi düşünmeyen herkese neredeyse hayat hakkı bile tanımayacak biri olmasını istediği anlaşılmaktadır. Bütün şehirlerin merkezlerinde TOMA'lar ve polis birlikleri beklemekte, acımasız bir baskı düzeni kurulmaktadır. Polise verilen talimatlar, TOMA ve gaz düzenleri çatışmayı daha da körüklemekten başka bir işe yaramadığı gibi, bütün dünyada ülkeyi hedef haline getirmektedir. Erdoğan'ın seçim öncesinde bazı Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaretler sırasında, çatışma, kamplaşma ve bölünmenin ülke sınırlarını aştığını ve ülkelerin bu durumdan etkilenmemek için Türkiye ile aralarına mesafe koyduklarını ibretle ve içimiz sızlayarak izledik. 

 

FEDA EDEMEYECEKLERİ HİÇBİR ŞEY YOK 

Diğer taraftan bölücü güruh hayal bile edemeyeceği imkanlara kavuşmuş ve AKP'yi tam olarak teslim almıştır. İktidarla aralarında nasıl bir dehşet dengesi olduğunu Türk milleti ibretle ve kızgınlıkla izliyor. En haklı taleplere, en masum isteklere, elindeki devlet gücüyle en sert ve acımasız şekilde karşılık veren hükümet, PKK'nın meydan okuması, fiili durum oluşturması, ülkenin belli bir bölgesinde devleti yok sayması karşısında, tek bir kelime dahi etmediği gibi pazarlıklarını aleni şekilde devam ettiriyorlar. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, bölücü güruhla biraraya gelip yol haritası belirlediklerini söylemekte ve ülkenin nasıl bir felakete sürüklendiğini ilan etmektedir. Düzenlerini sürdürebilmek için başta ülkenin birliği ve bütünlüğü olmak üzere feda edilemeyecek hiçbir şeyin olmadığını ibretle görüyoruz. 

 

İÇERDEN VE DIŞARIDAN KUŞATMA 

Türkiye içeriden ve dışarıdan kuşatılmıştır ve Cumhuriyet tarihinin en sancılı dönemini yaşamaktadır. Hırsızlıklar, yolsuzluklar tarihte görülmemiş boyutlara ulaşmış, güven ve huzur yok edilmiş, hukuk ve demokrasi yerlerde süründürülmüştür. Bunun sonucu olarak, insanlar ümitsizliğe düşmüş, sokaklar karışmış ve ülke felaketin kıyısına kadar gelmiştir. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi bu vahameti ortadan kaldırmadığı gibi, daha da derinleştirmiş ve büyütmüştür. Böyle bir tablo üzerine nasıl Cumhurbaşkanlığı yürüteceği, büyük bir soru işaretidir? Bu şartlarda devletin en üst ve saygın makamını tartışmalı hale getirip, sıradanlaştırmaktan başka bir sonuç görebilen var mı? Hele buna bir de hayalindeki fiili başkanlık düzeni zorlamaları eklenirse, ortaya nasıl vahim bir tablo çıkacağı kendiliğinden belirginleşiyor. Türkiye, bugün her zamankinden daha çok çatışma, gerginlik, kamplaşma ve ne acıdır ki bölünme tehdidi ve tehlikesiyle karşı karşıyadır. 

 

DÜNYA ENDİŞEYLE İZLİYOR 

Bütün dünya Türkiye'yi büyük bir endişeyle izliyor. Ülkemiz hakkında çok ağır, çok acı yorum ve değerlendirmeler yapılıyor. Avrupa ülkeleri açık ve net biçimde mesafe koymaya ve uzak durmaya başladılar. Yakında bunun ekonomik ve başka siyasi sonuçlarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. AKP'de başlayan post kavgası siyasi istikrarı da ciddi biçimde tehlikeye atmıştır. Zaten pamuk ipliğine bağlı olan ekonominin yeni bir krize girmesi durumunda olacakları düşünmek bile insanın içini sızlatıyor. Neresinden bakılırsa bakılsın, hangi konu ele alınırsa alınsın varılan yer aynıdır. AKP ile geçen 12 yılın sonunda milli birliğimiz, milli kimliğimiz, bölünmez bütünlüğümüz ve milli varlığımız korumasızlığa, savunmasızlığa, tartışmaya ve ayrışmaya terk edilmiştir.