Belki yeteri kadar bilinmiyor ve irdelenmiyor, ama seçimler öncesinde siyasi partilerin iddialarını ortaya koyan en önemli belge, açıklanan seçim beyannameleridir. Bu beyannameler, Türk milleti ile parti arasında bir taahhütnamedir.
                                           
 SİYASETİN HAYATİ AYAĞI
          Ne yazık ki, AKP ile birlikte siyasetin bu hayati değerdeki ayağı da, önemini, amacını kaybetmiş ve güdük hale getirilmiştir. Tek taraflı algı operasyonları ile kurulan menfaat düzeni devam ettirilmiş, diğer partilerin milletle olan sözleşmeleri özellikle gizlenmiştir. İnsaf ve vicdan sahibi herkes, 2011 seçimleri öncesinde MHP'nin açıkladığı seçim beyannamesinin son derece gerçekçi, toplumun her kesiminin beklentilerini karşılayan, kaynakları ve hedefleri doğru seçilmiş, ülkeyi ileri götürecek, yoksulluğu azaltacak, huzuru sağlayacak bir sözleşme olduğunu bilir ve kabul eder. 3 Mayıs'da büyük bir toplantı ile açıklanacak olan yeni seçim beyannamesinin de, yine Türkiye'nin ve Türk milletinin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bir açıklıkta ve genişlikte olacağını ve büyük heyecan uyandıracağını biliyorum. Haram havuzlarının besleme ve yanaşmaları parselledikleri kanal ve sayfalarda, ihaneti, bölünmeyi, bebek katilini bu millete hazmettirmeyi kısmen de olsa başardıkları gibi; partilerin seçim beyannamelerinin ayrıntılı biçimde değerlendirilmesini de engelliyorlar. Eminim yine telaşa kapılacak ve yalan, iftira, yanıltma, kalleşlik dahil her türlü yöntemle milletten gizlemeye uğraşacaklardır.
                                        
MİLLET YAŞAYARAK ÖĞRENDİ
        AKP'nin nereden gelip nereye gittiğini, bu ülkeye neyi reva gördüğünü ve yanaşma ve besleme takımının neyi gizlediğini Türk milleti yaşayarak ve bedel ödeyerek öğrendi. AKP ile geçen 13 yılın sonunda gelinen nokta istisnasız her alanda derin ve ağır bir çöküştür. Devleti çökerttiler, kurulların içini boşalttılar, düzeni yok ettiler, ekonomiyi tarumar hale getirdiler. İçerde derin bir ihanet, gerginlik, çatışma, yalan, hırsızlık, yolsuzluk, yoksulluk, çürüme, bölünme; dışarıda ise yerlerde sürünen, kimsenin ciddiye almadığı bir itibar tablosu ile karşı karşıyayız. Türkiye hakkında başta Avrupa ve ABD olmak üzere dünya basınında neredeyse her gün çıkan haber ve yorumlar çok acı vericidir.
                                          
 VARLIK SEBEPLERİNE UYGUN
          Seçime katılan partilerin açıklanan ve açıklanacak seçim beyannamelerinde ülkenin bu perişan halden nasıl çıkarılacağını, hangi çözüm önerileri getirileceğini dikkatle takip ediyoruz. İlk beyannameyi AKP açıkladı. Doğrusu bizi şaşırtan, sürpriz sayılacak hiçbir şey görmedik. Kendi sicillerine ve varlık sebeplerine uygun bir beyanname ortaya koydular. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı metinde gördüğümüz şeyin özeti şudur: Türk milleti iş, güvenlik, huzur, refah istiyor; AKP ise sultanlık ve Türk düşmanlığı vadediyor. Bu kadar kesin ve bu kadar nettir. Bunun dışında söylenenler beyannamenin esasını oluşturan bu tabloyu gizlemek ve milletin aklıyla alay etmek içindir.
                                         
MİNNET BORCU
          Biraz daha yakından bakınca görünen şudur: Başbakan Davutoğlu, Türk milletinin beklentilerini karşılamak, ülkenin perişan halini düzeltmek yerine, kendisini o makama getiren sayın Erdoğan'a minnet borcunu ödemeyi ve kurulan yalan, talan ve ihanet düzenini aynen sürdürmeyi görev edinmiş. Davutoğlu'nun hedefi Erdoğan'ı memnun etmek, Erdoğan'ın hedefi ise, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir israf ve savurganlığın sembolü haline gelen kaçak sarayında, hayal ettiği sultanlık düzenini hayata geçirebilmektir. Bu arada bu düzenin alt yapısını oluşturan ve PKK ile kurulan ortaklığın da gereği olan Türk düşmanlığını da her şeyin önüne geçirmişler. Milletin derdine çare olacak bir vaatleri yok, ama Anayasa'dan Türk'ü çıkarmayı olmazsa olmaz noktaya taşımışlar. "Yeni anayasa, milletimizin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan, herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alacaktır." Cümlesinin, başka bir anlamı yoktur. Türk ne zaman bir etnik referans oldu? Türk bayrağı, Türk milli takımı ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti adını da değiştirecek misiniz? Bu kafa, yeni bir fırsat bulursa, emin olun bunu da yapar.
                                          
İŞİN İÇİNDEN ÇIKAMIYOR
          Beyannamenin başkanlık bölümündeki ayrıntı ayrı bir tiyatrodur. Ne yazan, ne okuyan, ne dinleyen hiçbir şey anlamadı. Sayın Başbakanın ne kadar çaresiz durumda olduğunu bir defa daha ibretle gördük. Bir tarafta Sayın Erdoğan'ın dayatması, diğer tarafta ülke gerçekleri ve kendi vicdanı. Arada sıkışmış kalmış. Etrafından dolanıyor, bir şeyler anlatmaya çabalıyor, sınır çizmeye uğraşıyor. Bir türlü işin içinden çıkamıyor. Aslına bakarsanız, Erdoğan dışında kimse işin çıkamıyor. "Türk tipi başkanlık" diyerek, her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Türk tarihinde padişahlıktan ve sultanlıktan başka, başkanlık benzeri bir şey olmadığına göre, "Türk tipi" sözüyle neyi kast ettiği, gayet net. Ancak, attığı zaman mangalda kül bırakmayan ve demokrasi edebiyatı yapan başta yanaşma ve beslemeler olmak üzere, AKP güruhunun tamamı zor durumda.  "Erdoğan artık şu işten bir vazgeçse de, biz de kurtulsak. Ne anlayabiliyoruz, ne anlatabiliyoruz. Ne millette bir karşılığı var, ne bu ülkede böyle bir şey mümkün" noktasındalar. Kıvranıp duruyorlar.
                                            
DELİK DEŞİK OLDUK
          AKP, ülkenin iktidar partisi olarak seçim öncesinde bu karanlık tabloyu millete nasıl anlatacağının derdine düşmüşken, böyle bir partinin varlığını zaten ganimet sayan devlet-millet düşmanları ve bu ülkeyle meselesi olanlar her gün yeni mesafeler kat ediyorlar. Ne acıdır ki Papa'dan sonra Avrupa Parlamentosu da Ermeni iftiralarını kabul etti. Böyle bir hükümeti bir daha nerede bulacaklar? "Kulağımızdan girer, öbüründen çıkar" sözü, tam da durumu özetliyor. Şimdiye kadar hep böyle olmadı mı? Bir tarafımızdan giriyor, öbür taraftan çıkıyor. Delik deşik olduk ve artık kimse ne ciddiye alıyor, ne dönüp bakıyor.