Tamam! O zaman siz Almanya'ya demokrasi dersi verin ve biz de adamlara haksız diyelim.
Örneğin, Meral AKŞENER'in Çanakkale'de hitap ettiği salonun elektriklerini karartan, Yalova toplantısını iptal eden, Rize'de salon vermeyen, Edirne’de ki salonu tadilata alan, Kütahya’da afişleri söken, yani hayır adına konuşturmamak için her türlü haksızlık, adaletsizlik ve baskı uygulayan Alman Hükümetine karşı hep beraber milli birlik içerisinde karşı duralım. Hatta adaletsiz davranışın olduğu yerde zulüm olduğuna göre zulmü uygulamaya devam eden Almanlara örnek olması için bir gerçek demokrasi örneği verelim.
Ancak, gerçek acı… Baskıyı o kadar kuvvetli uyguluyorsunuz ki; artık tek tek insanları aramanıza bile gerek kalmıyor. Öyle bir psikolojik baskı ortamı oluşturdunuz ki; toplumda kendiliğinden korku iklimi oluşuyor.
Hayır propagandası için Türkiye’yi gezen önemli isimlere salonlar verilmiyor, verilmek zorunda kalındığında da başka baskılar uygulanıyor. Sinan Oğan’ın kürsüsü devrilirken, Ümit ÖZDAĞ’ın salonu basılarak sahne dağıtılıp, Türk bayrağının üzerinde tepinerek baskın veriliyor. Bunu yapanların “Hareketin lideri Devlet Bahçeli” sloganı atmaları sorumlu adresi gösterirken devleti yönetenlerin uyguladığı baskı ortamını da gün yüzüne çıkarıyor. İnsanlar belli, kameraya alınmış, ama şimdiye kadar bir adli işlem gerçekleşmiyor.
Bu ve benzeri uygulamaların müsebbiplerinin Almanya’ya bağırıp, çağırmasının anlamı ve değeri olabilir mi?
Ne güzel bir sözümüz var; "Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma!" Eğer, kendinize yapılmasını istemediğinizi başkasına yaparsanız, o halde artık kendinize yapılana itiraz etme hakkını da kaybetmiş olursunuz.
Her şeyden önce sizin yabancı ülkelerin bu uygulamalarını yapmasına cesaret veren ülke içinde ki "ötekileştirme" uygulamalarınız yine Türk milletine ve devletine zarar veriyor.
Yani, anlayacağınız kesinlikle ve net olarak söyleyelim. Almanya ve Hollanda'nın tavrının ve haksız uygulamasının sebebi de sizsiniz. Çünkü kendi ülkenizde medya ve devlet kurumlarını tam kontrolünüze alıp, muhalefete nefes aldırmayan uygulamanız dışarıya karşı bizi güçsüz, gayriciddi ve etkisiz kılmaktadır. Bunların ötesinde antidemokratik uygulamalar Türkiye’ye karşı düşmanca tavırları da tetiklemektedir.
Birde kendimizden korku iklimine örnek verelim. Takipçilerimizin bildiği gibi Başkanlık Sisteminin sakıncalarını örnekleri ile sergilediğimiz Başkanlık Sistemi (Bile Bile Lades) isimli kitabımızı bir aydan fazla süredir bitirdik.
Önce yayınevlerine gönderdik. Geri dönen olmadı. Sonra Abdullah ALAGÖZ ile birlikte kişisel basım kararı verdik. Bu işi yapan insanlarla anlaşarak kitabı basmaları için birer aylığımızı verdik. Dört tane matbaanın kitabın Başkanlık sisteminin aleyhine olup olmadığını sorması ve aleyhine olduğunu öğrenmesi ile birlikte basım işinden vazgeçtiklerine şahit olduk. En son beşinci matbaa da başında durarak bastırdık.
Tabi kendimiz bastırdığımız için dağıtım imkanımız da sınırlı kalıyor. İşte sizin hep kendinize yontan nalıncı keseriniz, demokrasi anlayışınız ve oluşturduğunuz korku ikliminiz...
Gelelim Almanya'nın tutumuna; Buna cevap bulmak için kendimize bir kaç soru sormamız ve cevabını aramamız yeterli olacaktır. Batı dünyası Türkiye'de parlamenter sistemi mi, yoksa "Tek Adam" sistemini mi tercih eder?
Batı, tabi ki bizim için tek adam sistemini tercih edecektir. Çünkü çoğulcu demokrasi uygulanan ülkelerde kendi leyhlerine taviz koparmak zordur. Ama tek adamı ayarladıklarında kocaman bir ülkeyi de ayarlamış olacaklardır.
Almanya'nın yetkililerinin yaptıkları uygulamanın Türkiye'de ki tek adamın işine geleceğini bilmeyecek kadar çapsız olamayacaklarını düşündüğümüzde taşlar yerine oturmaktadır.
Kısaca Almanya ve Hollanda Türkiye’de ki tek adamın işine gelecek bir tiyatral tutum sergilemişlerdir.
Ancak, artık Davos’un tiyatro olduğunu iyice anlamış olduğumuza göre yeni tiyatro sahnelerine karşı bağışıklık kazandık. Artık bu çekirge sıçramayacak ve sıçramamalı