Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, NATO içinde oluşan tehditlere başından müdahale edebilmek için bir öncü güç oluşturma fikrinin gündeme geldiğini ancak bunun nasıl olacağı ve ne yapılacağı konusunda henüz karar verilmiş bir yapılanma olmadığını belirtti.
Bu açıklama bize 2010 yılında Tayyip Erdoğan’ın, NATO’yu Kandil Bölgesi’nin kontrolü için göreve çağırmasını hatırlattı! Bu davet, ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi’nin Türkiye ile ilgili bölümünü bir an önce hayata geçirmek, Diyarbakır’ı  “bölgenin yıldızı” yapmak telaşının eseriydi. Burada “yıldız”ın, bölgenin merkezi, yani kurulacak yeni yapının başkenti olacağı açık değil midir? 
***
 
Çavuşoğlu, Erdoğan’ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesinde Alman istihbaratının Türkiye’yi dinleme faaliyetlerine ilişkin iddiaların gündeme geldiğini, Merkel’in “Bu konuda bize güvenmenizi istiyoruz”  dediğini belirtti. Yani Merkel,  “Elde ettiğimiz dinleme kayıtlarını aleyhinize kullanmayacağız”  sözü mü vermiş? Bunun karşılığında ne isteyecek acaba? 
Nitekim Çavuşoğlu, Almanya ve ABD istihbaratlarının Türkiye’yi dinlediği iddialarının NATO Zirvesi’nde gündeme geldiğini belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konuları basın aracılığıyla değil doğrudan konuşmayı tercih ettiğini ilgili ülkelerin liderlerine iletmiştir” dedi! 
Doğrudan ve gizli konuşulursa pazarlık yapma şansı var da onun için mi? 
Çavuşoğlu, “Biz Orta Doğu’da barışın sağlanması ve buraya istikrarın gelmesi için 12 yıldır çok objektif ve adaletli bir şekilde gayret sarf ediyoruz”  dedi. İyi de Arap Baharı, Dışişleri Bakanlığı Büyük Orta Doğu Projesi Genel Koordinatörlüğü tarafından 30 Nisan-1 Mayıs 2005 günlerinde, Topkapı’daki Eresin Otel’de “Uluslararası İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı” düzenlenerek başlatılmadı mı? Mısır, Tunus, Libya, Suriye ve diğer ülkeler bu proje gereği karıştırılmadı mı? Suriye’deki muhalif denilen örgütlere bu arada bünyesinden IŞİD çıkan El Nusra örgütüne lojistik destek verdiğini itiraf eden Tayyip Erdoğan değil miydi? 
Peki Irak ve Suriye’deki olaylar konusunda kısa vadede ne yapılmalıdır? Onu Türkiye yerine İran söylüyor. İran Cumhurbaşkanı Ruhani,  “Bölge ülkeleri teröre karşı ortak hareket ederse kısa sürede başarıya ulaşırız” diyor. Ruhani, “Bazı ülkeler hâlâ teröristleri silahlandırıp, koruyor. Onların teröre verdikleri desteği kesecek adımlar atmalıyız” diye, meselenin nereden kaynaklandığını da belirtiyor. 
***
Bütün bunlar, halk, “Yeni Osmanlı”,  “3. Abdülhamit geliyor”  gibi sloganlarla kandırılarak yapıldı. Zaten açılım sürecinin ne anlama geldiğini de bizzat terör örgütünün başı Abdullah Öcalan açıkladı. Öcalan, “Yürüttüğümüz diyalog süreci yeni bir format altında ve yakın dönemde önemli bir pratikleşme aşamasına gelmiştir”  dedi. 
Formatlanmak istenen yahut yeni format atılmak istenen, sadece görüşme süreci değil, Türkiye’nin rejimidir. “Yeni Türkiye” veya  “restorasyon” , Türkiye’nin kurucu değerlerini bir kenara bırakarak yeniden kurgulanması, yeniden formatlanarak Orta Çağ değerlerine geri dönmesi demektir. 
ABD, İngiltere, Almanya ve diğer ülkelerin Türkiye’yi yönetenleri dinlemesi, kapalı mekânlardaki görüşmelerini bile görüntülü olarak kaydetmesi, tamamen bu yeni formatla ilgilidir. Yani Türkiye’yi yöneten siyasi kadro ile asker ve sivil bürokratlara, devletin rejimini değiştirmeleri için şantaj yapılmaktadır. 
Dinlemelerle ilgili görüşmelerin gizli yapılmasının sebebi budur! 
***
Türkiye’de ise artık okullardaki Türk bayrakları bile yırtılıp atılıyor. Ağrı’nın Taşlıçay ilçesinin bir köyünde meydana gelen olay, “çocuklar yaptı” diye geçiştirilmek isteniyor. Çocuklar yapmışsa daha mı iyi? Asıl vahamet bu değil mi?