İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, Kanlıca’daki Barobahçe’de bir grup gazeteciye, Taksim Gezi Parkı direnişi ile başlayan olaylar sırasında, devletin emniyet güçlerinin hukuka aykırı şekilde nasıl kullanıldığını örnekleriyle anlattı.  
* Kocasakal’a göre,  “gözaltı” yanlış uygulanıyor. Cumhuriyet savcılarının, herhangi bir kişinin gözaltına alınması için talimat vermek gibi bir yetkisi yok. Gözaltı, yakalamaya bağlı olarak onun ardından gelen bir uygulama... Yakalama kararını ise hakim verebiliyor. Fakat polisin yaptığı yakalamaya gözaltı deniliyor! Bu yöntemle 882 kişi yakalandı veya gözaltına alındı. 
* Yakalanan veya gözaltına alınanlara üç ayrı yasaya göre suç isnadında bulunuluyor. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırılık ve polise mukavemet, Terörle Mücadele Yasası ve organize suç örgütü kurmak.

***

* Oysa, ifade özgürlüğü, bütün hakların anası kabul ediliyor, protesto da bu hakkın türevi.. Savcılar ise, baret ve gözlük kullanmayı silah olarak görüp cebir ve şiddet unsuru olarak değerlendirmek eğiliminde. Bu iddiayla yapılan tutuklama taleplerinin tamamı reddedildi. Buna karşılık, Başbakan,  “yargı, üzerine düşeni yapmalı” diyerek, Anayasa’nın “hiç kimse, yargıya emir veya talimat veremez, tavsiyede bulunamaz”  maddesini çiğnedi. Hüseyin Çelik de serbest bırakma kararlarının yeniden değerlendirileceğini söyleyebildi. Egemen Bağış ise eylemlere katılanların terör suçundan yargılanacağını söyleyerek, kendisini yargının yerine koydu.. 
* Yine Başbakan, “Biber gazı kullanmak polisin en tabii hakkı. Avrupa’da da aynı uygulama var” diyor. Bu doğru değil. Bir defa biber gazı kullanılacaksa, buna amirlerin karar vermesi gerekiyor. Uygulamada ise polis, insanların gözüne yakın mesafeden biber gazı sıkıyor.. Gazı, gaz olarak değil, mermi olarak kullanıyor.. Gazın üzerinde, “120 metre mesafeden ve 45 derecelik açıyla kullanılmalıdır” deniliyor. Yine, sadece polise direnen kişiler üzerinde böyle bir yetki söz konusu. Yoksa bir meydanı biber gazına boğmak ve başkalarına da zarar vermek gibi bir yetkileri yok. 
* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 10 Nisan 2012 tarihli kararında, 28-29 Haziran 2004’te yapılan NATO zirvesi sırasında, yüzüne biber gazı sıkılan Ali Güneş’in başvurusunu karara bağladı ve Türkiye’yi 10 bin euro tazminata mahkum etti. Kararda,  “Başvuranın yüzüne göz yaşartıcı sıkıldığından ve başvuranın iddiası değerlendirilmediğinden dolayı”  denildi. Son olaylarda ise insanlara haşere veya böcek muamelesi yapıldı.. 
Kocasakal, bu tür mahkumiyetlerin artacağını söyledi. 
Anlaşılıyor ki AİHM, bundan sonraki kararlarıyla, biber gazını Tayyip Erdoğan’ın yüzüne sıkacak!

***

Kocasakal devam ediyor: 
* Bizim önümüzdeki süreçte kaygılarımız var. Bu direnişlerle ilgili soruşturmalar, hukuka aykırı yöntemlerle, cadı avına dönüştürülmek isteniyor. Oysa hukukun eğilip bükülmesi atom bombasından bile tehlikelidir. Reyhanlı olayında CMK 134, yani avukatın dosyayı incelemesinin sınırlandırılabilmesi maddesi gerekçe gösterilerek basına yasak getirilmiştir. Bu, Türkiye’nin sadece hukuk devleti olmaktan değil, kanun devleti olmaktan da çıkarıldığının göstergelerinden biridir. Yine sosyal medyayı da baskı altına almak yönünde açıklamalar var. Yakalananların bazılarına, hükümeti devirmeye teşebbüsle ilgili sorular soruluyor... İnsanların iktidarın gitmesini istemesi hükümeti yıkmaya teşebbüs değildir. Terör suçunun oluşabilmesi için de cebir, şiddet, baskı, korkutma ve yıldırma gibi yöntemler kullanılmalı, örgütün cumhuriyetin temel niteliklerini ortadan kaldırmak gibi yasada belirtilen bir hedefi olmalı ve suç işleyen kişiler de örgüte mensup olmalı.. Örgütlü suçun oluşması için de suçta devamlılık olmalı.


Yeniçağ gazetesi