Saka Türklerinin İranlılarla yaptığı uzun mücadelelerden bugüne kalan meşhur bir ağıt vardır:
     "Alper Tunga Öldü mü/ Issız acun kaldı mı/ Felek öcün aldı mı?/ Şimdi yürek yırtılır!"
     Türk tarihi, büyüktür, şanlıdır, soyludur, destansıdır; ama atlı göçebe dinamizmi sebebiyle aslında öksüzdür ve ilk bin yılında yazılı belge bakımından yabancılara muhtaçtır.
     Bugünkü medya gibi meydanda yiğitler vuruşup da hikâyeyi masada çaşıtlar kaleme aldığından olsa gerek Türkler, bozkırların kuyumcuları olarak tarihe geçen ataları İskitler'i Yunan ve İran kaynaklarından Alper Tunga'yı da İranlı Firdevsi'nin Şehnamesinden dinlemek zorunda kalmışlardır.
     Alper Tunga'nın ölümünden 1.700 yıl sonra, Yusuf Has Hacib, hem Orta Asya ağıtlarında yaşatılan kahraman atasını yâd etmekte; hem de kendi Kutadgu Bilig'inin önemini vurgulamak üzere yazılı kaynağın değerini hatırlatmaktadır: 
     "Afrâsyâb, baskın ve yağmalarla dünyayı fethetti. İranlılar kitapta yazmasalardı şimdi onu kim bilecekti?"
     Herhangi bir tarihi olayın sözlü edebiyat yoluyla 1.700 yıl boyunca bozulmadan muhafazası mümkün değildir. Tarihçiler için "yazılı belge"nin önemi de burada ortaya çıkar.
     Bu durum bütün yazılı belgelerin doğru olduğunu göstermese de kaynaksızlıktan iyidir.
     Arzu edilen ideal durum, birden çok yazılı kaynaktan karşılaştırmalı olarak bir sonuç çıkarmak ve gerçeğe "olabildiğince" yaklaşmaktır.
     Yarı karanlık İran-Turan savaşlarının, düşman kalemlere mahkûm olmuş Türk kahramanı olan Alper Tunga'nın bu "bibliyografik garipliği" beni hep hüzünlendirmiştir.
     1.700 yıl boyunca düşmanları tarafından haberleştirilmiş bir kahraman!..
     Arada bizim sagucu ozanların yuğ merasimlerinde "imdi yürek yırtılır" diye paralanmaları da olmasa, belki de İran mitolojisindeki kötülük Tanrısı olan "Efrasiyab"la sıfatlaşacak olan Alper Tunga "bozkırın kötü adamı" olarak tarihe geçecekti!
     Alper Tunga'nın başına gelenler, Keyhüsrev tarafından hile yoluyla öldürülmekle sınırlı kalmadı.
     Kahramanı bol bir millet olan Türklerin 1700 yıl boyunca unutmadığı bu kahraman, Firdevsi'nin Şehnamesinde nasıl olduysa ikide bir Afgan pehlivan Zal Oğlu Rüstem'e yenilmekten kurtulamadı!..    
     Hatta zaman zaman Alper Tunga bütün "şeytani güçlerine rağmen" Turan'ın içlerine doğru kaçmak zorunda kaldı.
     Bundan da kötüsü, Firdevsi'nin Fars dilinde, Türklere yenilmişlik kompleksiyle kaleme aldığı "Şehname"sini, bir Türk devletinin sınırları içinde yazması ve Gazneli Sultan Mahmud'a sunmuş olmasıydı.
     Daha kötüsü de vardı: Şehname, aynı dönemde Anadolu kapılarını zorlamakta olan Selçuklu sultanlarının bir süre sonra Keyhüsrev, Keykavus gibi İranlı isimler almasına da sebep olmuştu. 
     Bununla da kalmamış; Osmanlılar ve Memlukler döneminde birkaç kez Türkçe'ye çevrilen Şehname, en üst seviyede bir kültür emperyalizminin bol beyitli taşıyıcısı olmuştu.
     "Sultan Selim niye Farsça şiir yazdı?" Hadi Arapça'yı anladık da "Osmanlıcada niye o kadar çok Farsça kelime vardı?" sorularının da cevabı olan bu sapmaların sebebi, "yazılı kaynak üretme" konusundaki geç kalmışlığımızdır.
     Hala da az yazıyoruz, çok konuşuyoruz ve okumuyoruz!..
     Bundan 1.000 yıl önce okur-yazarlarımızın beyninde zemin bulan Arap-Fars kompleksi, 150 yıl önce de "Frenk kompleksi" şeklinde Osmanlı aydınlarına bulaşmıştı.
     Günümüzde ise gittikçe manevra alanı daralan Türk kültür milliyetçiliği, Tanzimat batıcılığı ile yeniden canlandırılmaya çalışılan Arap-Fars kültür emperyalizmi karşısında yaşam mücadelesi veriyor.
    Benim Alper Tunga'dan bahsetme sebebim, dil-kültür ekseninde geç kalmış bir tartışmayı bugüne taşımak değildir elbette…
     Benim "Alper Tunga Destanını" merkeze alarak yapmak istediğim, bizim Ülkücü hareket olarak "Alp Er Tunga'dan vazgeçip vazgeçmediğimizi" sorgulamaktır.
     Son günlerde Türkiye medyasındaki bazı kalemler, Milliyetçi Hareket ve onun lideri hakkında ne yazık ki Firdevsi'nin Şehnamesini aratmayan bir kompleks, Çin hanedan yıllıklarını aratmayan bir düşmanlık, Herodot'a rahmet okutan bir hayalcilik ve Erivan Devlet Arşivine galebe çalan bir tarafgirlikle yazıp çiziyorlar!
     Ve maalesef Bozkır'ın yiğitleri de bundan etkilenerek, kendi destanlarını bırakıp; bu çaşıtların kalemlerine itibar edebiliyorlar.
     İktidardan uzak geçen ve kitleyi maddi manevi yıpratan bu siyasi kargaşa yılları, Turan ili savaşçılarına kendi kahramanlarını sorgulatabiliyor.
     Onu, İranlı Firdevsi'den, Yunanlı Herodot'tan, Süryani Mihael'den okuyanlar, dolmuşa gelip; dâhili bir asabiyetle bir adım da ileri geçiyorlar!..
     Kahramanlarını 2.500 yıldır "Alper Tunga öldü mü?" sorgusuyla anan, onun öldüğüne bile inanmak istemeyen Turanlılar, şimdi onu kendi elleriyle öldürmeye çalışıyorlar!