Milattan Önce 44'te tarihin en uzun ömürlü cumhuriyet rejimine son vererek "ömür boyu diktatör" olan Jul Sezar, öldükten iki yıl sonra da senato tarafından "tanrı" ilan edilmiş bir epilepsi hastasıydı.
     Bu sebeple Tıpta, adına "sezar kompleksi" denilen bir hastalık vardır; ama benim bahsettiğim komplikasyon bu değildir.
     Ben "Sezar kompleksi"ni, tarihte Napolyon ve Hitler gibi örnekleri görülen, "halktan güç alarak diktatörlük kurma eğilimi" olarak kullanıyorum.
     Bugünkü "başkanlık sistemi" arayışı da bana sorarsanız "Sezar kompleksi"nden başka bir şey değildir.
     Sezar'ın, 500 yıllık Roma parlamenter sistemine son vermesi, onun askeri başarılarıyla gururlanan senatonun aldığı onurlandırıcı bir kararla olmuştu.
     Ancak aynı Sezar, kendilerini her zamanki gibi ayakta değil de oturarak karşıladığı için senatörler tarafından bıçaklanarak öldürülmekten kurtulamamıştı!
     O yüzden de Sezar'dan Tarih akademilerine pek çok hatıra kalsa da halkın hafızasına kazınan en anlamlı söz "sen de mi Brutüs?" cümlesidir.
     Roma tarihini bilmeden parlamenter sistem, cumhuriyet, demokrasi, hukuk, anayasa gibi kavramlar üzerinde kesin bir zihinsel hakimiyet kurmak mümkün değildir.
     O yüzden de dünyanın parlamentosu olmayan tek rejimi olan Suudi Arabistan'ı bilmem ama bizimki gibi cumhuriyetle yönetilen ülkelerde Hukuk Fakültesinin ilk derslerinden biri "Roma Hukuku"dur.
     Tarihin daha çok Turistik yönüyle ilgilenenler için, Romalıların Antalya'daki Aspendos tiyatrosunu ve Ankara'daki Augustus tapınağını yapan adamlar olduğunu hatırlatalım. Anadolu'nun her yerinde görülen Roma hamamlarıyla bir ilgisi var mıdır bilinmez; ama en sıcak ay olan "Ağustos" dahi bu "augustus"tan gelir. 
     Klasik demokrasinin en önemli merkezi olan Roma'nın siyasi terminolojiye hediye ettiği kelimeler Sezar'dan kalan hatıralarla sınırlı değildir.
     "Parlamento" kelimesi de "republic" kelimesi gibi bu alanda uzun deneyimlere sahip olan Roma uygarlığının bir hediyesidir.
     Aslına bakarsanız demos (halk) ve kratia (yönetim) kelimelerinin terkibi olan Demokrasi, genellikle elinde askeri güç olan kişilerle halk arasındaki mücadelenin sonucunda ortaya çıkmış bir yönetim şeklidir.
     Bu yüzden de Türkiye'de "parlamenter sistem"in yerine önerilen "başkanlık sistemi"ni tarihin ışığında incelemekte yarar vardır.
     Bugün "kralların, imparatorların, tiranların ve diktatörlerin yerinde kim vardır?" Diye sorsak çoğumuzun aklına "Cumhurbaşkanları" cevabı gelir.
     Oysa sorunun doğru cevabı: "parlamentolar"dır. Neden böyledir biliyor musunuz?
     Çünkü siyasi egemenliğin en önemli belirleyicisi "karar alma yetkisi"dir. Mesela "savaşa ve barışa" karar verme yetkisi!.. 
     İyi anlaşılması için argoya başvuralım: "Gerisi hikâye!"dir.
     Egemen güç, "askerin nasıl toplanacağına, verginin ne kadar alınacağına, paranın nerelere harcanacağına" karar verir. Gerisi işin ameliyesidir.
     Mesela Sokullu Mehmet Paşa her şeyi yapabilirdi; ama "karar" alamaz; yasa koyamazdı.       
    Divan kurulur, he kafadan bir ses çıkar ve son söz, siyasi hakimiyetin gerçek sahibini beyan ederdi:
     "Ferman padişahımızındır!.."
     Padişahlar, başkomutanlık, baş yargıçlık, baş bilginlik gibi bütün yetkilerini mesela Sadrazam, Kazasker, Şeyhülislam gibi ihtisas sahiplerine devredebilirlerdi. Ancak onları sultan yapan, karar verme, irade buyurma, ferman çıkarma yani "yasama" yetkisiydi.
     Bu yüzden de egemenliğin ulusa devredilmesi, cumhuriyetin ilanı, parlamentarizm… Adına ne derseniz deyin demokrasi, "karar verme yetkisinin halkın eline geçmesi"dir.
     Vergiyi ödeyen halk, ekmeği üreten halk, savaşlarda ölen halk, binlerce yıllık despot idarelerden sonra bunu "ne zaman ne için ve ne kadar yapacağına" kendisi karar vermek istemiştir.
     İşte demokrasi budur. Parlamentoların karar yetkisini herhangi bir şahsa devretmesi, Başkanlık sistemi adı altında bunu tartışmaya açması, üç bin yıllık demokrasinin intiharıdır.
     1773'te daha Fransız İhtilali bile olmamış, halk hiç kesik kral kellesi görmemişken; "Yeni Dünya"da seçilmiş bir kral yaratmaya yönelik Amerikan sisteminin Türk parlamentarizmi yerine ikame edilmeye çalışılması demokrasinin ölümüdür!
     Parlamentoların feragatle zayıflatılması, Sezar örneğinde görüldüğü gibi olağanüstü durumlarda devletin başındaki "fatih kahramanı" onurlandırmak için ortaya çıkmış bir tür ödüllendirmedir.
     İlk kahramanının bile aynı yıl "evlat hançeriyle" hayatına mal olan bu "Sezar kompleksi"nin normal şartlarda ortaya çıkması ise ayrı bir garabettir.
     "Ömür boyu diktatörlük" için normal şartlar yeterli olmayınca hadise çıkarmak ve olağanüstü şartlar yaratmak ise Sezar'ın bile aklına gelmeyen oryantal bir cinliktir!