Verilen hüküm ile çoğunluğu Deniz Kuvvetleri personeli ve rütbeleri düşük olan 43 kişi hüküm giymiştir. ÖYM’lerde görülen birçok dava gibi bu davada da hukuksuzluklar ayyuka çıkmış; “Olmayan adreste arama yapılarak delil bulunması, yanlış evde doğru delil bulunması, sözde örgüt liderinin telefon TAPE’sine polis tarafından sehven!!! ekleme yapılması, dava sadece dijital delillere dayanmasına rağmen tüm bilirkişi ve tanık dinleme taleplerinin mahkeme tarafından gerekçesiz reddedilmesi” en bariz örnekler olarak ortaya çıkmıştır.
Sanıklar tarafından 6 Ocak 2014 tarihinden itibaren AYM’ye bireysel başvurular yapılmış olup, halen AYM kararı beklenmektedir. Bunun yanısıra dosyanın bozulan kısmı yetkisizlik gerekçesiyle hiçbir mahkeme tarafından kabul edilmemiştir. Önce İstanbul 21ACM, daha sonra Kocaeli ACM ve nihayetinde İstanbul 4 ACM önlerine gelen dosyaya yetkisizlik kararı vermiştir. Dosya 5 aydır Yargıtay 5. Daire’nin hangi mahkemeyi yetkili kılacağı kararı beklemektedir.
Hak ihlali Balyoz ile bire bir örtüşen bu davada, AYM’nin Balyoz Kararı gerekçe gösterilerek yerel mahkemeye yeniden yargılama talebi de yapılamamaktadır, çünkü yerel mahkeme belli değildir. Davada yargılanan subay ve astsubayların bir çoğunun rütbeleri düşük olup emeklilik hakkı kazanmamışlardır. Ayrıca Balyoz’da olduğu gibi başarılı mesleki kariyere sahip yüksek rütbeli subayların bir kısmı çok sevdikleri mesleklerinden ayrıl
Balyoz Davası’ndaki özellikle dijital delillere yönelik hukuksuzlukların benzerinin yaşandığı İstanbul Askeri Casusluk Davası’nın da bariz bir kumpas örneği olarak göz önüne alınması ve mağdur subay astsubaylara sahip çıkılması adalet ve insanlık açısından önemlidir.
Sözde İstanbul Askeri Casusluk ve Şantaj Davasında; yanlış adreste arama yapılarak doğru delil bulunmuş, örgüt liderliğine Yargıtay 9’uncu Dairesi tarafından terfi ettirilen Albayın cep telefonlarına yine SEHVEN yükleme yapılmış, anılan Albayın evinde (belediye kayıtlarına göre böyle bir adres yok ve kendi evi değil!!!) bulunduğu iddia edilen ve içinde sözde deliller bulunan çanta kayıp edilmiş, Albay bir ay süresince fiziki takibe alınmış ama suç delili bulunamamış, fuhuş yaptığı iddia edilen bir kadın tarafından mahkemeye bekaret raporu sunulmuş, dijital delillerin çoğu nedense ev sahipleri evde yokken bulunmuş, gemi Komutanı ile aynı geminin II. Komutanı ve muhabere subayı arasında yapılan ve tapesi bile olmayan telefon görüşmeleri örgüt bağlantısı olarak kabul edilmiş, Anti-virüs programları ve Gemici Bağları kitapları gizlilik dereceli doküman olarak kabul edilmiştir. Mahkeme dijitallere yönelik bilirkişi incelemesi yapılması taleplerini gerekçesiz reddetmiştir.
İstanbul Askeri Casusluk Davası’nın soruşturma savcılığı Fikret SEÇEN, kovuşturma savcılığı Celal KARA tarafından yürütülmüştür.
Ayrıca; 18 Aralık 2013 tarihinde, davada soruşturma safhasını yürüten İstanbul Organize Suçlar ile Mücadele Şube Müdürü Nazmi ARDIÇ, “görevi kötüye kullanma” değerlendirmesi ile görevden alınmış ve emrindeki birçok polis memurunun İstanbul Emniyeti’nden ilişiği kesilmiştir. Sanıklar ikamette yokken Gölcük/KOCAELİ’nde yapılan aramalar; İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Ahmet Kalender tarafından yapılmıştır. Ahmet Kalender de18 Aralık 2013 tarihinde görevden alınmıştır.
Dava sürecindeki hukuksuzluğa yönelik tespitler:
Tespit-1 (Hiçbir bilirkişi incelemesi yapılmaması) Tespit-2 (Yoktan var edilen suç örgütü) Tespit-3 (Tespit edilemeyen ancak yaratılan örgüt bağlantısı) Tespit-4 (Yine sehven işlemler ile soruşturmanın başlatılması) Tespit-5 (Davanın tek dayanağı düzmece dijital dosyalar) Tespit-6 (Yine zaman çelişkisi, yine iki yerde aynı anda olan sanık) Tespit-7 (Yumurtlayan hard diskler. İddiaların bir kısmının dayandığı harici hard disk nerede?) Tespit-8 (Yanlış evde arama yapmak, ama yine de suç delillerini bulmak) Tespit-9 ( (Bilmeyenlerden(!) oluşan bilirkişiler) Tespit-10 (Şikâyetçisi olmayan şantaj davası) Tespit-11 (İhbarcı bir müneccim, ayrıca çok hızlı bir bilgisayar kullanıcısı, evlerin adreslerini de ezbere biliyor) Tespit-12 (Kurgu 2008’den önce yapılmış, senaryo daha önce yazılmış!)”
Tabii bana yazılan mektupta bu tespitler teker teker ve uzun uzun anlatılmış. Hepsini köşemde yayınlamam mümkün değil. Ancak casusluk davaları bence akla hakaret niteliği taşıyor. İlk günden itibaren istihbarat konularında uzman bir akademisyen olarak casusluk sistematiğinin iddia edildiği şekilde çalışmadığını bilen birisi olarak bu davalara isyan ettim. Beni şaşırtan şey ise casusluk konusunda silah arkadaşlarının, Kuvvetlerin ve Genelkurmay Başkanlığı’nın sessizliği. Herhalde yargılananları da en çok bu kahrediyor.