Hadi diyelim ki, AKP'nin ne olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, kime ve neye hizmet ettiğini anlamak için 13 yıldır hüküm süren yalan, talan ve ihanet düzeni yetmedi. Bizzat partiyi kuran ve yönetenlerin yaptıkları açıklamalar da mı yetmedi? Abdüllatif Şener'den, Ertuğrul Yalçınbayır'a, Erkan Mumcu'dan Ertuğrul Günay'a,  İdris Naim Şahin'den Ali Babacan'a kadar, tamamı partinin ağır topu olan isimler AKP'nin nasıl bir parti olduğunu detaylarıyla anlattılar. Bizzat şahit olduklarını dile getirdiler.
 
KENDİLERİ KENDİLERİNİ ANLATIYOR
       Abdüllatif Şener, gördüğü hırsızlıklara dayanamayıp partiyi terk ettiğini yıllardır anlatıyor. Erkan Mumcu, şahit olduğu samimiyetsizlikleri, "türbanlılar peruk takıp derslere girsinler" denildiğini söylüyor. Ertuğrul Günay, rant uğruna nelerin feda edildiğini ve AKP'de hiçbir değerin bulunmadığını ilan ediyor.İdris Naim Şahin, PKK ile kurulan ortaklığın bakan belirleyecek seviyeye geldiğinden bahsedip, bu yüzden bakanlıktan alındığını yer ve mekan vererek anlatıyor. Ali Babacan hala hükümetin içinde olmasına rağmen, AKP ekonomisinin nasıl bir yalan olduğunu ve hangi bedelleri ödemeyle karşı karşıya kaldığımızı dolaylı da olsa itiraf ediyor. Bunlara bir de bizzat Başbakan ve Cumhurbaşkanını yaptığı ve her biri başka bir ülkede hükümeti yerle bir edecek olan itirafları ekleyin. Ülkenin başbakanı daha dün çıkmış Oslo'da görüştüklerini kabul etmiştir. Oysa, MHP bunu ilk söylediğinde, şerefsizlikle suçlanmıştı ki, şerefsizin kim olduğunu başbakan bir defa göstermiştir ve bütün dünya ibretle izlemiştir.  Ülkeyi bizzat kan gölüne dönüştüren hükümetin başbakanı, milleti terör ve Beyaz Toros tehditleriyle korkutup, sonra da dönüp Ankara'da patlayan bombanın AKP'nin oylarını arttırdığını söylemesi her ne kadar bir suçüstü hali olsa da, bu siciliyle milletin aklıyla alay edip, hala tek başına iktidar isteye biliyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı çözüm denilen ihanet sürecinin PKK'nın silah yığmasına, şehirleri ele geçirmesine yaradığını, valilere bu hazin duruma müdahale etmemeleri için talimatı kendilerinin verdiğini söylemiş, sonra da dönüp kahramanlık masalları anlatabilmiştir.
 
DESPOT YAPI
Bunlara eklenen son isim AKP'nin dört kurucusundan biri olan Bülent Arınç'tır.  Çok çarpıcı şeyler söylemiş, bizim yıllardır AKP ile ilgili tespitlerimizin tamamını doğrulamış ve son olarak MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli'nin beşinci parti söylemine haklılık kazandırmıştır. Önceki açıklamalarında koalisyonu bizzat Cumhurbaşkanının kurdurmadığını ima etmişti. AKP'de "yarı tanrı" oluşturulduğunu anlatmıştı.  Şimdi de, "Birilerine olan sevgimi de biraz kaybetmiş olabilirim. Beraber siyaset yapacağınız insanlarla aranıza buzdan duvarlar girmişse ara verme zamanıdır." Derken, bizzat Cumhurbaşkanını kastettiğini herkes görüyor. "Benim sorumlu olduğum TRT'de dahil olmak üzere, iki yıldan bu yana ambargoya uğradım." Cümlesi, AKP'de nasıl despot bir yapı olduğunu çarpıcı şekilde ortaya koyuyor.Bülent Arınç'a dahi ambargo uygulayanların, kendileri gibi düşünmeyenlere, kendilerini onaylamayanlara reva gördüğü şey, neredeyse hayat hakkı bile tanımamaktır.  AKP karanlığı kendi içindekileri bile sarmış ve kıpırdayamaz hale getirmiştir.
 
BU FİLMİ DAHA ÖNCE GÖRMÜŞTÜK
Bülent Arınç'ın "Parti kursalar ne olacak? Demeye kalkarlarsa başka bir tepki verebiliriz." Sözü, sayın Bahçeli'nin beşinci parti çıkışının ne kadar haklı olduğunun ispatıdır. Arınç'ın bu cümlesinin öncesinde ve sonrasında AKP'yle ilgili söyledikleri, bir peşrev çekmenin ötesine geçmemektedir.  Zira, biz bu filmi daha önce de görmüştük. Benzer gelişmeler tıpkısıyla, Fazilet Partisi içinde de yaşanmıştı. Gül, Arınç, Erdoğan ve Abdüllatif Şener dörtlüsü, Erbakan'a bir taraftan övgüler dizip bağlılık bildirirken, diğer taraftan bayrak açmış ve partiyi ele geçirmek için harekete geçmişlerdi. Bunu başaramayınca da, arkadan dolanmış, Erbakan'ı ters köşeye yatırmış ve AKP'yi kurmuşlardı. Recep Tayyip Erdoğan'ın diğer üç arkadaşını da ekarte edip, tek adamlığını ilan etmesine ve başkalarıyla yola devam etmesine bağlı olarak, eski film yeniden vizyona girmiştir. Arınç, "İnsan yol arkadaşını çok iyi seçmeli. Ama yola çıktıklarını, yolda bulduklarında değişirsen işler yürümez. Herşeyi birlikte göğüslediniz, her zorluğa birlikte göğüs gerdiniz. Ama sonradan bir herhangi bir rüzgar sebebiyle siz bir tarafta, arkadaşlarınız başka arkadaşlar buldular, onlarla birlikte yola devam ettiler" sözleriyle tam da bunu kast ediyor. Arkasından da, "Parti çevrelerinde yeniyetmeler diye tabir ettiğimi bir zıpır güruh ortaya çıktı." Diyerek köprüleri atıyor.
 
MENFAAT ORTAKLIĞI ÇATIRDIYOR
AKP'nin bir menfaat ortaklığı olduğunu, iktidar nimetlerine bağlı olarak ayakta kaldığını, bu imkanın kaybedilmesiyle birlikte darmadağın olacağını defalarca yazdık. Geldiğimiz nokta tam da budur. Tek başına iktidarın kaybedilmesi ve bir daha bu imkanın bulunamayacak olmasının anlaşılmasıyla birlikte, menfaat ortaklığı çatırdamıştır. Yeni bir dörtlü ortaya çıkmıştır.  Gül-Arınç-Babacan-Çelik dörtlüsü bir tarafta;  Arınç'ın ifadesiyle "yolda bulunan yeni yetme zıpırlar" diğer taraftadır. Arınç'ın sözlerinden anlaşılan o ki, tıpkı Fazilet örneğinde olduğu gibi, önce Gül'ü genel başkan yaparak AKP'yi ele geçirme ve Erdoğan'dan kurtulma mücadelesi verilecektir. Bu başarılamazsa yeni bir oluşum içine girilecektir. "Parti kursalar ne olacak? Demeye kalkarlarsa başka bir tepki verebiliriz." Sözü tam bir meydan okumadır ve yanaşma ve besleme medyadan yapılan saldırılardan açık şekilde görüldüğü gibi, kılıçlar çekilmiştir. Beşinci partinin ayak sesleri şimdiden geliyor.
 
BU SİCİLİ NEREYE KOYACAK?
Arınç'ın açıklamalarını birileri "dürüstlük örneği, partinin vicdanı, haklının sesi" gibi değerlendiriyor.Buna şaşırmamak elde değildir. Zira çok yetkili ve etkili makamlarda bulunduğu halde bu kadar yalana, talana, yolsuzluğa, hırsızlığa, hukuksuzluğa, ihanete sessiz kalmıştır. Ankara'nın parsel parsel satıldığını söylemiş, sonrasında keskin bir çark edişle suskunluğa bürünmüştür. Dolayısı ile bütün bunlara ortak olmuştur. Şimdi kimi kandırıyor?