Yaradan bütün varlığı değişim üzerine yaratmıştır. Bütün varlıklar gibi insan da devamlı değişim geçirdiği gibi fıtratı gereği eskiyen, hata veren malzemeleri de değiştirir.

Yüzyıllar öncesinden “Akan bir ırmakta iki defa yıkanamayız” ve “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” gibi cümleleri kuran ünlü filozof Herakleitos her türlü varlığın devamlı değişim halinde olduğunu ve varlığını da bu değişime borçlu olduğunu anlatmak istemiştir.


Herkes Herakleitos gibi varlığın “oluş” halinde meydana geldiğini ve sürdüğünü kabul etmeyebilir ancak herkes değişimin evrenin temel bir gerçeği olduğunu da bilir.


Toplum ve devlet hayatını da değişim isteği üzerine okuyabiliriz. Değişim gerektiğinde bu değişime direnen devletler bir süre sonra tarih kitaplarında ki yerlerini alırlar. Değişim gerektiğinde bu değişime direnen toplumlar ise ya toplum olarak yok olurlar ya da başka toplumların içinde erirler, asimilasyona uğrarlar yani yabancılaşırlar.


Sosyoloji bilimi açısından sosyal değişim bir toplumun dönüşmesi anlamına gelmez, varlığını dönüşerek devam ettirmesi anlamına gelir. Ancak sosyal değişme iki türlü gerçekleşebilir. Bunlardan birincisi toplumun varlığını devam ettirerek ilerlemesi sonucunu doğuracak olan sosyal gelişme, ikincisi ise toplumun kendine yabancılaşması sonucunu doğuracak olan sosyal çözülmedir.


Değişim gerektiğinde değişime kapalı olan bir toplum, örneğin bilimin gereğini yerine getirmeyen, okumayan, araştırmayan, zihnini beslemeyen, aklını kullanmayan ve bunların gerektirdiği değişimleri gerçekleştirmeyen bir toplum sosyal çözülmeye maruz kalarak ya yok olur ya da başkalaşır.


Bazen toplum değişimin gerekli olduğunu anlar. Değişimi talep eder ve fırsatını bulduğunda değişimi gerçekleştirir.


Bu çerçeve de kendimize şu soruları sorabiliriz:


Millet CHPnin tek parti yönetiminden sonra ilk fırsatta Celal BAYAR veya Adnan MENDERESi çok sevdiğinden dolayımı, yoksa değişim isteğinden dolayımı devletin başına getirmiştir?


Millet 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan koalisyon hükümetlerinin akabinde Süleyman DEMİRELi çok sevdiğinden dolayı mı, yoksa değişim isteğinden dolayı mı devletin başına getirmiştir?


Millet 12 Mart muhtırasından sonra Bülent ECEVİTin CHPsine % 41 oyu ECEVİTi çok sevdiğinden dolayı mı, yoksa CHP kongresinde değişimin yakalanmasından dolayı mı vermiştir?


Millet 12 Eylül darbesinden sonra Turgut ÖZALı çok sevdiğinden dolayı mı, yoksa değişim isteğinden dolayı mı devletin başına getirmiştir?


Millet 28 Şubat darbesinden sonra Necmettin ERBAKAN, Mesut YILMAZ ve Tansu ÇİLLERin yıprandığı bir ortamda MHPye % 18 oyu Devlet BAHÇELİyi çok sevdiğinden dolayı mı, yoksa değişim isteğinden dolayı mı vermiştir?


Millet 2002 krizinden sonra Recep Tayyip ERDOĞANı çok sevdiğinden dolayı mı, yoksa değişim isteğinden dolayı mı devletin başına getirmiştir?


Bu soruların cevabını aradığımızda değişimi yakalayanın iktidarı yakaladığını anlamamız zor olmayacaktır.


İmdi, ülkenin geçtiği bu zor şartlar altında, iktidarın gayrimilli bir oluşumun elinde rehin kaldığı bir ortamda MHP ve ülkücü camia için tek kurtuluş değişimi sağlayabilmekte yatmaktadır.


Unutmayalım! Hareketi özünden koparmayacak bir değişimi Türk halkı bizden talep etmektedir.


Eğer bu değişimi sağlayamazsak hem ülkücü hareket hem de Türk milleti değişimi sağlayamayanların akıbetine doğru yol alacaktır.


Ancak bu değişimi sağlayacağız ve normal şartlarda ilk seçimde Türkiyenin de değişeceğini göreceğiz.


 


Allah hem Ülkücü Hareketi, hem Türk Milletini korusun ve yüceltsin!