Biz ülkücüler kefenimiz cebimizde gezdik, kurşun ile dans ettik, hainlerle yumruklaştık, dama da düştük, sehpaya da çıktık. Kimse bizi yıldıramadı, diz çöktüremedi, adresimizi de şaşırtamadı.

Belki boyumuzdan büyük dalgalara karşı kulaç attık. Okyanus yıldı ama biz yılmadık, çünkü bizim yüreğimiz okyanus gibiydi...

Büyük dağlara baş kaldırmak zaten akıl işi değil yürek işi olabilirdi. Ülkücülerin gücü de bu yürekten geliyordu. Bizden çok basın-yayın organı, bizden çok parası ve bizden çok silahı olanlar bizden çekiniyorlardı. Hatta ayıların ülkesi bile bizden çekinirdi ki, hala çekiniyor.

Bizim gücümüz ölümden korkmamaktan geliyordu. Ancak koşulsuz iman sahipleri ölümle bu kadar eğlenebilirdi. Ölümden korkmamak en büyük güçtür. Karşınızdakiler maddi olarak kuvvetli olsa bile sizin ölümden korkmayan gücünüz onları yıldırır.

Yetmişli yıllarda siyasete kan değmişken ülkücülere kurşun atanlar, ülkücülere kolay kolay hakaret edemezlerdi. Düşmanda olsalar ölümden korkmayanlardan korkarlardı, çekinirlerdi bazıları da saygı duyardı.

Sonra firavun özentileri çıktı ve ülkücülere olmadık hakaretleri etmekten çekinmedi. Ülkücüler bilge ilan ettikleri liderlerininden "morg bekçisi", "kandan beslenen", "çapulcu" gibi hakaretlerin hesabını sormasını bekledi, durdu.

Lakin, boşuna beklemişiz. Bizim han çadırına meğer "kara kağan" özentileri yerleşmiş...

Öyle ya, biz hesap kesimini beklerken han çadırında oturanlar ardı ardına ülkücülere firavun özentilerinin bile yapamadığı hakaretleri reva gördüler. Ülkücüler bu hakaretleri komünist küsürat partilerinden bile yemediler, etnik özürlü örgüt müsvededelerinden bile yemediler, firavun özentisi din tüccarlarından bile yemediler. Biz "nesebi gayri sahih" yani "gayrimeşru" ve herkesin bildiği ama bizim bu satırlara almayacağımız üç harflik iğrenç hakareti en hızlı muarızlarımızdan bile işittiğimizi hatırlamıyoruz.

Demek oluyor ki, geminin kaptan köşkü firavun özentileri tarafından ele geçirilmiş durumdadır. Bunun başka bir açıklaması da kalmamıştır.

Şimdiye kadar MHP Genel Merkezinin doğrularını hep savunduk, Genel Merkezin muhalifi olmamıza rağmen hiç satmadık, sonuna kadar yanında olduk. Buna rağmen hakareti biz işittik. Kurultay sürecinde de kimseye hakaret etmedik, ettirmedikte. Yine de biz onlara hakaret etmeyeceğiz.

Yaşadığımız iğrenç manzara karşısında düşünmeden edemiyoruz. Bir partinin antetli kağıdından o partinin genel başkan yardımcısı o partinin ideolojisine inananlara nasıl bu sözü sarf edebilir? Hiç mi aklı yok?

Biz sorup, biz cevap verelim. Bilerek yapıyorlar. Normal şartlar altında artık han çadırında durmaları mümkün değildir. Tahrik edip, ülkücüleri bölerek, muhalifleri dışlayarak çadırın kendilerine kalmasını umut ediyorlar.

Bu oyuna düşmeyeceğiz, düşmemeliyiz. MHP bizim gönül bağımızdır, MHP'den ayrılmayacağız, ayrılmamalıyız. Onlara son tahlilde gol pası vermeyeceğiz. MHP bizim evimizdir.

Bu satırların yazarı uzun süredir MHP'de değişim talep etmektedir. Bahse konu açıklama da değişim isteyenlere ağza alınmayacak olan o hakaret yapıldığına göre ben şahsen bu sözü üstüme alınıyorum. Trafik kazasında kaybettiğim anacığımın hesabını mahkeme yolunda soracağım. Bu şahsa küfredip, oyununa gelmeyeceğim. Bütün ülküdaşlarıma çağrım ve isteğim de bu yöndedir.

Allah'a emanet olunuz.