SANKİ İLK DEFA HÜKÜMET OLDULAR
Bir yıkım döneminin içinde olduğumuzu Başbakan Ahmet Davutoğlu'da görüyor, biliyor ve kabul ediyor. Onun için, her konuşmasına, yeni bir dönemden, reformlardan, gerginliğin düşürülmesinden, rahatlamanın sağlanmasından, hoş görünün arttırılmasından ve terörün bitirilmesinden başlıyor. Bir takım tedbirler alınacağından bahsediyor. Kendisini dinlerken, ilk defa hükümet olmuşlar ve bir tespit yapıp, yol haritası belirliyorlar zannedersiniz. Oysa, bu ülkeyi, bu perişan hale AKP'nin tek başına iktidarları getirdi. Yaptıkları yapacaklarının teminatı olduğu içindir ki, bundan sonra yaşanacaklar için ümitli olmak mümkün değildir. Zaten böyle bir işaret olmadığı gibi, gerginliğin daha da artacağı, ihanetin daha da büyüyeceği, yalan ve talan düzenin çok daha acımasız hale geleceği, etrafımızdaki amansız kuşatmanın daha da daralıp nefesimizi keseceği anlaşılmaktadır.
SENKRONİZE KRİZ
Her şeyden önce bir yetki kargaşası baş göstermiş ve şu anda AKP siyasetini kilitlemiştir.Seçimlerden önce yeni Anayasa'dan ve başkanlık sisteminden hiç bahsetmeyen sayın Cumhurbaşkanı, şimdi bu beklentilerini ve hesaplarını her şeyin önüne geçirmiş ve AKP'yi de bu yönde hareket etmeye mecbur bırakmıştır. Sayın Davutoğlu'nun bu konuda çok gönülsüz olduğunu, hatta bu tartışmaların dışında kalmak istediğini görüyoruz. Kelimenin tam anlamıyla bir iki başlılık ortaya çıkmıştır. Nitekim, Cumhurbaşkanı "senkronize olmalıyız" derken tam da bu durumu kastediyor. Ancak, unutmayalım ki, kendisi başbakanken, hem de "kardeşim" dediği sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasına rağmen, yetki konusunda zerre kadar bir taviz vermemiş ve "iki başlılık olmaz" diye de çıkışlar yapmıştı. Şimdi "senkronize" olalım derken, iki başlılığı kabul ediyor, ama, "bana teslim olun" mesajı veriyor.
ŞANSINI DENEYECEK
Bu böyle gitmez, gidemez. Çatışma çıkması ve zaten sorunlar yumağına dönmüş ve kaosun eşiğine gelmiş ülkenin, yeni açmazlara sürüklenmesi kaçınılmaz görünmektedir.Her ne olursa olsun sayın Cumhurbaşkanı başkanlık sevdasından vazgeçmeyeceği ve AKP'yi kullanarak şansını deneyeceği anlaşılıyor. Bir an için Cumhurbaşkanının bütün beklentilerinin cevap bulduğunu ve yeni bir Anayasa ile başkanlık sistemi değişikliğine gidilmesi için meclisin harekete geçtiğini düşünelim. Bunu referanduma götürmeden yapmak, neredeyse imkansız görünüyor. HDP ile "ver başkanlığı, al federasyonu" konusunda anlaşmaları mümkün olsa dahi, AKP içinden tam destek bulmaları o kadar kolay olacak mı, zannediyorsunuz? Kaldı ki, referandum cepheleşmeyi daha da derinleştirecekti ve bu yeni ve daha büyük gerginlikler demektir. Diğer taraftan ülkenin acil hale gelen devasa sorunlarının bir defa daha ertelenmesi, çok ağır sonuçlar doğuracak ve kaosun dibini boylamak kaçınılmaz olacaktır.
ZANA PİMİ ÇEKTİ
Şu anda AKP siyaseti kilitlenmiştir. Hükümetin kurulmasında dahi, farklı hesapların yapıldığını ibretle izliyoruz. Bu şartlarda kurulmuş bir hükümetten, böyle bir yapıdan nasıl bir fayda gelebilir? Parti içindeki dehşet dengesi daha da keskinleşecek ve bu dengeyi ayakta tutmak her şeyin önüne geçecektir. Oysa, ülke yangın yeri. Leyla Zana isyanın pimini çekmiştir. AKP'nun bu ihaneti durdurmak gibi bir niyeti olmadığı ve bu felaketin peşinden sürükleneceği ortaya çıkmıştır.
AYAKTA KALAN HİÇBİR KURUM YOK
Türkiye, 1 Kasım'da tarihindeki en hayati, en kritik ve en önemli seçimini yaptı. 13 yıllık iktidarlarıyla birlikte, ülkeyi tarihindeki en ağır ve en karanlık dönemine mahkum edenler yine iş başındadır. İçi boşaltılan hukuk hepten yok edilecek, bir araç olarak görülen demokrasi daha da anlamsızlaştırılacak ve zaten çökertilmiş devlet hasta yatağına mahkum edilecektir. Ayakta kalan, ümit veren hiçbir kurum yoktur. Terör başkente dayanmış ve ülke bölünme noktasına getirilmiştir. Dış itibar yerlerde sürünmektedir. Üçüncü sınıf bir Ortadoğu ülkesi muamelesi gördüğümüzü, G-20 zirvesi sırasında içimiz sızlayarak bir defa daha anladık.Türkiye'nin tezlerini, beklentilerini ciddiye dahi almadılar. Akıl verdi, görev yükledi çıkıp gittiler. Ekonominin her tarafından imdat sinyalleri verdiğini, ağır ve derin bir çöküş yaşandığını devletin resmi rakamları ortaya koymaktadır.
BU BÖYLE GİTMEZ
Türk milletinin ülkeyi felaketin eşiğine getirenlere bir defa daha iktidar vermesiyle birlikte, sonu kestirilemeyen kanlık bir sürece girmiştir. Bunun böyle gitmeyeceğini iktidar sahipleri de görüyorlar. Haliyle düzenlerini sürdürebilmenin yolunu, karanlığı daha da zifiri hale getirmekte arayacaklardır. Baskıyı, zulmü, karatmayı çok daha arttıracak, işlemez hale getirdikleri hukuku hepten yok edecek, demokrasinin zerresini dahi bırakmayacaklardır.Kendilerinden olmayana hayat hakkı tanımama anlayışını ve uygulamasını çok daha ileri taşıyacak, devleti kayıtsız şartsız biçimde AKP organına dönüştüreceklerdir. Baskının, zulmün, yok etmenin çok daha ileri götürüleceği ve bir parti diktatörlüğü kurulacağının işaretleri, şimdiden geliyor. Bu durumun zaten gerilmiş olan toplumu çok daha gerecektir.Sokaklar uzun süredir gergin ve kızgındır. Bir toplumsal patlamanın yaşanmasına ramak kaldığını bütün sosyologlar, bütün uzmanlar ısrarla söylemektedirler. Diğer taraftan zaten fırsatı ganimet sayan ve hayal edemeyecekleri mesafeler alan hainler, vatan-millet düşmanları, terör örgütleri çok daha azacaklarını göstermişlerdir.
Herkes aklını başına almalıdır. Ülke felaketin eşiğindedir. Bu şartlarda başka hesap peşinde koşanlar, sadece ve sadece AKP'ye ve kaosa hizmet ederler.