Başbakan Erdoğan da İzmir’de yaptığı konuşmada “Hiçbir vilayetin yaşam tarzına karışmadık. İzmir’in yaşam tarzına da karışmadık, karışmayız” dedi. Gerçekte vilayetlerin değil o vilayette yaşayan insanların yaşam tarzı olur. Neyse işin bu tarafını bir kenara bırakalım.
AKP iktidarı döneminde Türkiye’de yapılan değerlendirmelerin vilayeti ölçüt alarak yapılması dikkat çekecek niteliktedir. Türkiye’nin vilayet vilayet yaşam tarzından söz edenler, ülkenin ve insanların inancını bir bütün olarak göremeyenlerdir.
AKP’den başka hiçbir siyasi parti, Tayyip Erdoğan’dan başka da hiçbir lider halka “yaşam tarzına karışmayız” diye teminat vermek zorunda kalmıyor. “Yaşam tarzına karşımayız” demek; ‘aslında yaşam tarzlarına karışılabilir ama biz karışmayız’ demek anlamına gelmektedir.
Çünkü Tayyip Erdoğan, içkiden kürtaja, üniversite öğrencilerinin kiraladıkları evlerden heykeltıraşın heykeline kadar her konuda topluma format veriyor! Halkta oluşan endişeyi “yaşam tarzına karışmayız!” diyerek gidermeye çalışıyor. Yurttaşların yaşam tarzlarına ancak totaliter sistemlerde devlet karışır. Demokratik ülkelerde yurttaşların yaşam tarzları Başbakanların değil anayasaların güvencesi altındadır.
Yurttaşların yaşam tarzları anayasanın güvencesi altında değil yöneticilerin keyfine bağlı olduğu devleti olsa olsa polis devleti
olabilir.
Başbakan Erdoğan’ın Anayasayla güvence altında olan yurttaşların temel hak ve hürriyetlerini bir lütufmuş gibi sunmuş olması düşündürücüdür.
Diğer yandan AKP iktidarının uygulamaları, muhalefet partilerine mensup vatandaşlara bakış tarzı düşmancadır. AKP’nin muhalefete mensup yurttaşlara karşı ayırıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici uygulamaları çarşaf çarşaf gazetelere düşmektedir.
Taraf gazetesinin geçtiğimiz günlerde verdiği habere göre MHP’li ve CHP’li iş adamlarına devlet ihalelerini vermemek için MİT vasıtasıyla fişleyip, özel telefondan Başbakanlığa bildirdikleri iddia edilmişti. Gazetenin açıkladığı MİT belgelerine göre, MİT’in fişlemesinden önce devletten ihale alan MHP’ye yakın isimler, şirketlerinin fişleme raporuna girmesinin ardından tek bir ihale bile alamamışlar.
Gazete; MİT ve Başbakanlık arasında bir telefon hattı kurulduğunu, kamu kurumlarına atanacak kişiler ve ihalelere girecek firmalarla ilgili fişleme belgelerinin de bu telefonla “şifahi olarak” Başbakanlığa iletildiğine ilişkin iddialar ortaya atmıştı.
Konuyla ilgili olarak yetkililerce yurttaşları rahatlatacak açıklamalar yapılacak yerde mahkemeler devreye sokulmuştur. Mahkeme verdiği kararla söz konusu haberler hakkında Anayasa’nın 24. ve 26. maddelerinde yer alan “Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması ilkesi”nin ihlali ve gizli bilgi, belgelerin yayınlanması gerekçesiyle soruşturma başlatılmış ve ilgili belgelerin içeriği hakkında yayın yasağı koymuştu. Demek ki sözü edilen belgeler gerçekmiş!
Ortaya atılan iddialar görmezlikten gelinecek ya da üstü kapatılacak tip ve türden olmadığı yeni iddia ve belgelerle ortaya konulmuş bulunmaktadır.
Bu defa da Milli Eğitim Bakanlığı kamudaki görevlileri fişlemiş. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da tıpkı Milli İstihbarat Teşkilatı gibi kamudaki görevlileri fişlediği ve fişlenen isimlerin tasfiye edildiği ortaya çıktı.
Taraf gazetesinin iddiasına göre; Milli Eğitim Bakanlığı, üç ay öncesine ait belgelerde kadrosundaki bazı görevlilerin isimlerinin yanına “MHP’li, görev verilmemeli, İHL’li, bize yakın, F tipi, kadrosu iptal edilmeli” gibi notlar düşmüş. “Bakanlık Merkez Teşkilatı Yönetici İstatistiği” adı altında “Açıklama” bölümünde fişlemeler yapılmış. MEB yalnız fişleme yapmamış, gereğini de yapmış. Bakanlık muhalif gördüğü bürokratları tasfiye etmiş.
AKP’nin polis devleti gibi bürokrasiyi çalıştırdığı bu yöntemlerle devleti ve yurttaşları formatladığı ortaya çıkmıştır. 2004 MGK belgeleri, yaşam tarzı tartışmaları ve fişlemeler, AKP’nin hesabını veremeyeceği gerçeklerdir. Türkiye’de adalet, özgürlük ve demokrasiyi yeniden kurmakla AKP’den kurtulmak arasında yakın bir ilişkinin olduğu bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır.