Türkçede “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” diye bir atasözü vardır. AKP ile Öcalan/PKK arasında yürütülen çözüm süreci ilişkisi kasap ile koyun arasındaki ilişkiye dönmüş durumdadır.

Öcalan bir yandan İmralı’dan kurtulmak, diğer yandan “Demokratik Cumhuriyet” i AKP’ye kabul ettirmeye çalışmaktadır.

AKP ise bir yandan çözüm, diğer yandan seçim sürecini kurtarmak amacındadır. İşin ilginç yanı burada kasap metaforunu Öcalan, koyun metaforunu ise AKP’nin temsil etmesidir.

Nitekim AKP’nin “İyi şeyler olacak”  mesajlı Çözüm Süreci masalında ortak bir metin üzerinde anlaşılması ve o metnin hükümet-AK Parti-HDP temsilcilerince birlikte açıklanması üzerinde duruluyor.

Öcalan’ın ise ’demokratik cumhuriyet’konusundaki 10 talebinden söz ediliyor. AKP seçim ve çözüm sürecini kurtarmaya çalışıyor, İmralı ile PKK ise “Demokratik Cumhuriyet” inşa ediyor.

Öcalan, “Devletin ve toplumun demokratikleşmesi” ni AKP’ye dayatıyor. AKP’nin etkin ve yetkin aracıları, bir teröristten demokratikleşme dersi almaktan utanmıyor.

Öcalan da bulup bulabileceği Türkiye’nin en müsait iktidarına yönelik olarak stratejik ve kalıcı taleplerde bulunuyor. Buna karşılık AKP günü kurtarmak için geçici ve idareimaslahatçı bir tutum takınıyor.

AKP’nin görüşmeyle ilgili talepleri Erdoğan’ın ihtiyaçlarını karşılamaktan ibarettir. Öcalan’ın talepleri gerçekte İsrail/ABD talepleridir. Kandil, Öcalan’ın görüşlerini ABD/İsrailli danışmaların gözetiminde kontrolden geçirip, HDP vasıtasıyla AKP
hükümetine göndermektedir. Kandil’de üçüncü el değil, dördüncü göz vardır.

Öcalan içeriden çıkmak için AKP’ye, AKP de sandıktan ve süreçten çıkmak için Kandil’e mahkûmdur. AKP bu bağlamda kendisini sürece, Öcalan’a ve Kandil’e mahkûm ve zorunlu hissetmektedir.

İmralı/KCK ve HDP’ye AKP hükümeti, yasaları uygulatamamaktadır. Öyle ki AKP, “Sokakları Kobani’yi çevirin” talimatı veren, elli kişinin katledilmesine neden olan HDP ile hiçbir şey olmamış gibi görüşme ve pazarlık yapmaya devam etmiştir.

HDP’nin ve Öcalan’ın 6/7 Ekim olaylarının baş kışkırtıcı ve yöneticileri olmalarına rağmen AKP iktidarı bu konuda harekete geç(e)memiştir.

Bu gerçeklere rağmen Davutoğlu aynen şöyle diyor: 6-7 Ekim olaylarında olduğu gibi tekrar şiddet eğilimi olursa bu konuda tavrımız nettir... İnşallah bu bahar, çok güzel bir bahar havasının gelmesi de sağlanmış olur.

6/7 Ekim olaylarının hesabını soramayan Davutoğlu, eğer tekrar bu tür şiddet eğilimi olursa tavırlarının net olduğunu söylüyor. O net olan tavrın ne olduğunu ise açıklamıyor.

AKP’nin yalvar/yakar ve alttan alır politikalarına karşın Kandil’den beklediği silahsızlanma açıklaması gelmedi. Hem Kandil hem de Öcalan, AKP’ye ayar vererek ‘çağrının şartlarının olgunlaşmadığını’ ileri sürdü.

HDP heyetinin açıklamasında AKP’ye dönük sert eleştiriler dikkat çekti. Silah bırakmak ya da silahlı güçlerin geri çekilmesine dönük işaret verilmedi. KCK’lı teröristler, çözüm süreciyle ilgili müzakere sürecine geçilmemesinin kabul edilemez olduğunu belirtiyor, AKP’yi somut olarak müzakere başlıklarında kalıcı barışa gidecek çalışmalar yapmakla suçluyorlar.

AKP’nin yandaş ve bağımlı basını ise kamuoyunu oyalama adına ne varsa yapıyor. Yandaş basına göre  “İmralı’nın çağrısı üzerine Kandil, Türkiye’ye silah doğrultmayacağı sözü verecek. Çağrıyı demokratik adımlar takip edecek. Müzakere masası genişleyecek. Eve dönüşe hukuki zemin sağlanacak. Dağdan dönüşler başlayacak.”

AKP’nin yandaş basın kalemlerinin kurduğu cekli ve caklı cümleler sorunu çözmüyor, gözden saklamaya katkı sağlıyor. İktidarla bütünleşmiş yandaş basın AKP’ye zaman kazandırıyor ve halkın bu aşağılık ve utanç verici görüşmelere tepki göstermesi engelleniyor.

Bütün bu somut olgular karşısında şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir. İmralı’da gerçekte AKP hükümeti mi, yoksa Öcalan mı mahkûmdur? İmralı’da kim, kimin ağzının içine bakmaktadır ve kim, kimi parmağında oynatmaktadır?