Böylece, eğitim şurasında Osmanlıca dersinin okullarda mecbur tutulması yönünde tavsiye kararı alınmasının sebebi anlaşılmış oluyor.
***
Fakat ben konunun “köpekleştirme” boyutu üzerinde durmak istiyorum!
Herkesin bildiği gibi Osmanlı devletinde vatandaş yoktu, padişahın kulları vardı! Osmanlı devletinin sürekli ordusuna Kapıkulu Ocağı denilirdi.
İnsanları kullaştırmak, kapı kulu veya kapı köpeği haline getirmek sadece zulüm değil aynı zamanda küfürdür, dinden çıkmaktır. Çünkü insanları kullaştıran kişi, kendisini Firavunlaştırarak, Allah ile eş koşmakta, yani şirke girmektedir.
Osmanlı’da kapıkulu olacak kişinin ailesiyle ve diniyle tüm bağlarını koparması, aynı yeni doğmuş gibi, hükümdardan başka kimseye maddi ya da duygusal herhangi bir bağ hissetmemeleri gerekirdi.
Şimdi kendi siyasi liderini peygamber seviyesine çıkararak, Allah’a şirk koşan insanlar kapıkulu değil midir? Ve onlardan dava arkadaşlığı değil yol arkadaşlığı isteyenler kendilerini Firavun yerini koymuyor mu?
***
Hangi siyasi partiden olursa olsun, siyaseti ülkenin ve milletin çıkarları için değil, kendi çıkarları için yapan, bu yüzden de, liderine köpek gibi sadık olan insanların İslam dini ile bir ilgisi kalmış mıdır? Onların tanrısı, köpeklik sonucu ulaşacakları makam, mevki veya rant değil midir? Cumhuriyet, insanı kulluktan çıkararak eşit vatandaşlar seviyesine yükseltti. Yani, insana kul, köle, köpek değil, insan olduğunu hatırlatan ve bu hakı veren rejimin adıdır Cumhuriyet!
Halkı sadık köpekleri gibi görenler, Cumhuriyetten rahatsızdır. Cumhuriyet yüzünden dini istismar edemedikleri için çıkarları bozulmuştur. Şimdi yeniden, mızraklarının uçlarına Kur’an sayfaları geçirip yani dindar görünüp halkı aldatmakla meşguldürler. Oysa Kur’an da Allah’tan başka kimseye kulluk etmemeyi temel alır. İslam inancının, İmanının temeli budur. Allah’ın yerine heva ve heveslerinizi koyduğunuz zaman gerçekten köpekten de aşağı duruma düşersiniz. Çünkü, köpek yaradılışı gereği, kemiğin peşinden gider, insanın ise aklı vardır, haysiyeti vardır, gururu vardır, şerefi vardır.
Bir mektup
Arslan Bey merhaba,
Millî bayramlara kısıtlamalar getirilip, etkisizleştirilip, silinmek istenirken; Balıkesir gibi Kuvva-i Milliye merkezi olan ilin valiliğinden, Bursa valiliğinden, Ziraat Bankası’ndan T.C. tabelaları indirilirken, Doğu illerimizdeki milletimizin ismi ve Atatürk sözü, “Ne mutlu Türk’üm diyene” tabelaları indirilirken, devletmiş gibi terör örgütü muhatap alınırken, en vatansever grubun kendisinin olduğunu iddia eden muhalefet’Durun daha biz son sözümüzü söylemedik’diyerek milleti yatıştırıyorsa ne denir? Testi kırıldıktan sonra ortalığı yakıp yıkmayı düşünüyor herhalde.
Arslan Bey, söz söylemek çok mühim, fikirleriniz çok güzel; fakat bu milletin önüne çıkmadığınız sürece bu duruma sizler de göz yummuş olursunuz. Siz ve sizin gibi değerli birçok fikir adamımız var neden bir araya gelmiyorsunuz? Bu konuda birçok isim sayabilirim: Yılmaz Özdil, Ümit Kocasakal, Hulki Cevizoğlu, Can Ataklı, Ümit Zileli, Ümit Özdağ, Soner Yalçın, Metin Feyzioğlu, Bekir Coşkun...
Şeker var, un var, yağ var, ateş var; fakat bir araya getirecek bir kimse yok galiba. Lütfen, ortaya çıkın ve PKK’ya, AB’ye, ABD’ye bu milleti boğdurtmayın...