Bu devletler ele geçirdikleri ülkelere de dünyaya bakışları açısından yaklaşmışlar ve mazlum ülkeleri bu düşünsel arka planlarına göre dizayn etmeye çalışmışlardır.
Fransızlar pozitivist anlayışları çerçevesinde toplumu değiştirmeyi ve dönüştürmeyi amaçlarken, İngilizler deneye ve faydaya dayalı düşündüklerinden toplumu değiştirmeyi hiç denememişlerdir.
İngilizler sadece işgal ettikleri ülkelerin halklarını tarih deneyi ile incelemiş bu incelemelerinden kendi faydalarına sonuçlar çıkarmış ve dizayn sürecini bu anlayış ile gerçekleştirmişlerdir.
Fransızlar Vietnam, Kamboçya ve Laostan oluşan eski Annam sömürgesine bir düzen veremeden çekilmişler, Orta Afrikayı darbe hükümetlerine teslim etmişler, Cezayirde halka karşı kör bir inatla mücadele etmişler ve hepsinde kaybetmiş ileri de çıkarlarını koruyacak tercihlerde bulunamamışlardır.
Evet! Fransızlar sömürgecidirler ama beceriksiz sömürgecidirler.
Oysa İngilizler işgal ettikleri ülkelerde petrol ve doğal gaz gibi o ülkelerden çekildikten sonra da istifade edecekleri kaynakların bulunduğu ülkeleri dizayn ederken bu ülkelerin halklarının sosyal yapılarına uygun ve kendi faydalarına olan tercihlerde bulunmuşlardır.
Malezya Güneydoğu Asyada eski bir İngiliz sömürgesidir. İngilizler bu ülkeye bağımsızlık verirken Çinlilerin çoğunluk olduğu Singapuru ayrı devlet, Malay Müslümanlarının çoğunluk olduğu diğer eyaletleri ayrı devlet ama en önemlisi yine Malay Müslümanlarının yaşadığı fakat zengin petrol yatakları bulunan Bruneiyi ayrı devlet olarak tasarlamışlardır.
En ilginç olan ise Bruneinin bir sultana teslim edilmesidir.
İngilizler Ortadoğu ve Afrikada onlarca eski sömürgesine bağımsızlık verirken Irak, Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Umman gibi devletler ile İngiliz himayesinde kurulan Suudi Arabistanı kral veya emirlere teslim etmişlerdir.
Irakta Sovyetler Birliği etkisiyle krallık devrilmiş ama diğer ülkelerde halen krallık rejimleri yaşamaktadır. Irakın geçirdiği macera ve çıkarlarını korumak için yapılan ABD-İngiliz müdahalesi İngiliz politikasının kendileri açısından ne kadar yerinde olduğunu da gözler önüne sermektedir.
İngilizler bu ülkelerin halklarını iyi tetkik etmişler kendileri bireysel özgürlüklere ve demokrasiye önem verirken bahse konu ülkelerin halkları için kula kul olmayı layık görmüşlerdir.
Bu şartlar altında batının dilinden peydahlanan “Arap Baharı”na ancak bu gerçekleri bilemeyecek kadar namı derin kendi sığ anlayışlar inanabilirdi.
Suudi Arabistan kıralı birbuçuk metrakarelik sarayına yerleşti, Allah rahmet eylesin. Kralın çizgisinden ayrılmadığı sömürgecilerde Allahın kulları, Kral dahi Allahın bir kulu, ona kul alanlarda Allahın kulu…
En iyisi sadece gerçek sahibimize Allaha kul olmak değil mi?