Gün Sazak, 36 yıl önce, gümrük kapılarında uyuşturucu ve silah kaçakçılığını durdurduğu için karanlık güçlerin hedefi olmuştu.. Ardından gelen hükümetin Gümrük Bakanı, 12 Eylül’den sonra Yüce Divan’da mahkûm edilecekti. Fakat Gün Sazak, tam da kendisinden sonraki dönemde yolsuzluklar yapılırken, Dev-Sol’a verilen ihale sonucu şehit edilmişti. Belki de MHP Genel Başkan Yardımcısı olarak bu yolsuzlukları açıklayacaktı..
Ertuğrul Özkök, rahmetli Gün Sazak’ın eşi Nilgün Sazak’ın ölümü dolayısıyla çocukları tarafından verilen ilan üzerinden “Ne mutlu o çocuklara” başlıklı bir yazı yazdı ve “Fotoğraf size şunu söylüyor: O kadın, acılarla dolu bir mazide, hayaletlerle dolu günlerde bile, kendisini işte bu harikulade fotoğrafla uğurlayacak çocuklar yetiştirmiş. Öyle bir fotoğraf ki elem dolu bir ölüm ilanını sevgi abidesine dönüştürmüş... Bu fotoğrafa bakınca bir de acı acı şunu düşünüyorum: Biz solcular 35 yıl önce böyle bir aileyle kavga ediyormuşuz. İşte bana en çok koyan da bu...” ifadelerini kullandı..
Yazının bu bölümü için “çok güzel” diyebilirsiniz. Fakat köşe yazısının başka bir bölümünde Özkök, “Bundan 36 yıl önce yaşadığım o kötü anları artık hafızamdan silmek istiyorum. O meydanı, 34 ölüsüyle birlikte bir nehre bırakmak istiyorum. Sen Dersim’in... Ben Pınarcık köyünün... Sen Sivas’ın... Öteki Başbağlar’ın... Sen Yassıada’nın... Öteki üç genç darağacının... Sen Bedrettin Cömert’in... O Gün Sazak’ın yasını her gün tutmaya devam ederse... Sen 28 Şubat’ı hiç unutamazsan... Öteki daha şimdiden Silivri’nin yaslarını, intikamlarını tasarlamaya başlarsa... Nasıl çıkacak bütün karanlıklar aydınlığa...” diyor..
***
Özkök, bir tek “40 bin ölüyü, köylerin basılarak bebeklerin katledildiğini unutalım ve devam eden müzakere sürecine destek verelim” dememiş..
Elbette intikam duygusu, insanı insan olmaktan çıkarabilir. Fakat “barış süreci” adı altında Türk Milleti savaşta mağlup olmuş gibi kimliğinden ve birliğinden vazgeçmeye, yani şerefsizliği kabul etmeye zorlanıyorsa, bu ortama adaletin pas pas edilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadele eden ve ABD’yi Karadeniz’e çıkarmayan kadrolarının tutuklanması ile gelinmişse, üstelik hukukun çiğnenmesine ve bu sayede vatan topraklarının pazarlanmasına halen devam ediliyorsa, burada söylenecek söz, “unutun” mu olmalıdır?
İftiralara maruz kalmış askerlerin, hocaların, aydınların eşlerine veya PKK’nın katlettiği Mehmetçiklerin, polislerin, öğretmenlerin, mühendislerin annelerine, babalarına, sevgililerine, çocuklarına, “unutun” diyebilir misiniz?
Diyelim ki hepsi unutuldu? Mesele bununla bitecek mi?
***
Adamlar, PKK üzerinden Türk Milleti’nin egemenlik haklarına son vermeye, namusunu, şerefini, haysiyetini çiğnemeye, onu tarih sahnesinden kaldırmaya çabalıyor; daha önce Amerikan tezlerine uyum sağlaması ile bilinen, Kuzey Irak’taki devleti, “Bushistan” diye magazinleştiren, Wall Street Journal’ın Türk kimliği ile ilgili psikolojik operasyonuna tam destek veren, yani büyük oyunun içinde rol alan Ertuğrul Özkök şimdi bize sevgiden, intikam duygusunun zerresini bile taşımamaktan bahsedebiliyor..
Nilgün ve Gün Sazak’ın mutlu günlerinde çekilmiş olan o fotoğraf, bize bu mesajı mı vermelidir?
O fotoğraftaki mutluluk, hemen hepimizin ailesinde yaşanmıştır. O mutluluğu, o sevgiyi, o saygıyı kurşunlarıyla veya kalemleriyle kana bulayanların; şimdi Türk halkına insanlık dersi vermeye kalkışmaları, üstelik bunu yaparken, şerefsizliği barış diye yutturmaya çalışmaları, kendisini çok akıllı sayıp, milleti aptal yerine koymak değil midir?
Nilgün ve Gün Sazak’ın ve bütün şehitlerin çocuklarına, haksız yere tutuklanmış askerlerin, aydınların çocuklarına “unuttunuz mu?” diye sorun bakalım..