Birçoğuna kırmızı bülten çıkarılacak, görüldükleri yerde yakalanmaları için...
Biriktirdiklerini ve kaçırdıklarını yiyecek ne iştahları ne de vakitleri olacak...
Eşkal vermeye bile gerek yok, yüzlerine sinen korku ve ihanet çentikleri ele verecekler kendilerini...
Uhrevî hesap günü gibi olacak her şey, ne babanın oğula, ne yandaşın candaşa faydası görülecek...
Hepsi birbirini satmaya çalışacak ama hiç birisi beş para etmeyeceği için satışın anlamı olmayacak...
O gün mazlumların âhı kaplayacak arşı... Birisi "Bu babam için" diyecek, diğeri "Bu daha dili bile çözülmemiş yavrum için", bir diğeri "Biricik öğretmen kızım için"...
Yırtık çarığını fırlatacak bir baba, bir kınalı kuzu ise ayak protezini... Elleriyle ateşi tekrar bu topraklara çekenlerin, sonra da bir ülkenin gözlerini bağlayanların yüzüne yüzüne...
Artık isimlerinden ziyade sayılarıyla ifade edilen şehitlerin öfkesi yakalayacak enselerinden... Şehadet haberleri bir Yeşilçam aşüftesinin on beşinci sevgilisinden ayrılık haberi kadar sütun kaplamayan canlarımızın hesabı kavuracak, olmayan vicdanları...
"Ya muntakîm Allah, bizi intikamına memur et" diyenlerin hükümferma olduğu gün saklanacak emin yer arayacaklar ama bulamayacaklar...
***
Hep inandık ve yazdık... "Ben satıcı değil, içiciydim abi" dümeni hiçbirisini kurtaramayacak...
Kanunsuz emirleri uygulayan kim varsa, kim 'gözlerini kapa' talimatına uymuş ve bugünkü alevlere bir nevi yataklık ettiyse bunun bedelini ödeyecek...
Adı 'bu millet'e çevrilmiş milletinin ferdi olarak inanıyorum, kıymetini işportaya düşürdükleri bu aziz topraklarda yar-gı-la-na-cak-lar...
Bu öyle bir sarmala dönüşecek ki o yargılanması gerekenleri yargılamayanlar da yargılanacaklar...
Yüzlerine bakmaya kıyamadığımız evlâtlarımız için vatan toprakları yıllarca 'ölüm tarlaları'na dönüştürülürken, teröristlerle ortak bir şekilde yeni bir sistem inşa edenler, bunu da 'artık analar ağlamayacak' ambalajıyla sunanlar, bu hayattan o renkli plakalarıyla, hiçbir şey olmamış gibi çekip gidemeyecekler...
Kamyonet kasasındaki bir şehit tabutunun kenarına kıvrılmış bir eş... Sıralı tabutlara doğru "Hangisi benim babam" diye koşuşturan küçük bir kız... Titrek dudaklarla, yaşlı gözlerle babalarının tabutları önünde resimlerini taşıyan çocuklar... Acıdan topak olmuş analar... Ne bu kan yerde, ne de adalet arayan bu ah havada kalacak...
***
Bakalım 'taşan vicdanlar sûra üflediğinde' kim nereye kaçacak, hangi günah galerisine gizlenebilecek?
'Biriktirilen altın ve gümüşün fayda etmeyeceği o büyük gün'e imanla soralım: Bakalım dünyanın hangi başkentleri veya hangi kuytuları onları sarıp sarmalayacak?
İnanıyorum, bu hesap açık kalmayacak... Duble yollardan önce duble ihanetlerin celse celse konuşulacağı ve karara bağlanacağı günleri göreceğiz...
O çocukların âhı, babalarının plaka renkleri sayesinde servetlerine servet ekleyen çocukların ve babalarının haram imparatorluklarını yerle bir edecek...
Başkalarının çocukları 'bu topraklar kıyamete kadar bize vatan kalsın' diye can verirken, kumarhaneleri, batakhaneleri ve paraların parayla çarpıldığı korunaklı zulaları kendilerine vatan tayin edenler ile onların babaları rahat uyuyamayacaklar...
İnanıyorum ki taşlar yerinden oynuyor... O gün çok uzak değil... Mahkeme-i Kübra'ya kalmadan dünyada başlayacak bu hesaplaşma...
Sınır kapılarına haber edilecek "Tutun kaçmasınlar" diye... Kaçabilenler için tarihin en güzel kırmızı bülteni çıkarılacak... Biriktirdiklerini ve kaçırdıklarını yiyecek iştahlarının ve vakitlerinin olmadığı gün dünyanın en güzel günü olacak...