Taksim olayları ilk görünüşte,çevrenin korunmasına yönelik tepkisel duruş olarak değerlendirilmiştir.AKM'nin yıkılıp yerine "Topçu Kışlası" yapılmasına engel olmak,gezi parkında ki yüz yıllık ağaçların sökülmesine karşı çıkmak gibi, masumane istek ve taleplerin, orantısız güçle bastırılmak istenmesi olayları bir anda,Türkiye'nin gündemine taşımıştır.
Sayın Başbakanın ; AKM'nin yıkılarak yerine tarihte ki "Topçu Kışlası" nı yapmak istemesinde ki ısrarlı demeç ve davranışları olayın fitilini ateşlemiştir.
Malum; Topçu Kışlası 1806 yılında Sultan 3.Selim zamanında yaptırılan binadır.Taksim Topçu Kışlası tarihte;Rumi takvimle 31 Mart 1325,miladi takvimle 13.Nisan 1909 günü gerçekleşen 31 Mart Olayı olarak bilinen talihsiz isyan hareketinin merkezi olan binadır.İsyanda ki Kabakçı Mustafa ayaklanması ile ağır biçimde tahrip edilen bina,Sultan 2.Mahmut zamanında yeniden tamir edilmiştir.
Derviş Vahdettin önderliğinde, "Şeriat isteriz..." diye her yanı yakıp yıkan ve kendilerini engellemek isteyen mektepli subayları ve aydınları acımasızca katlederek,cesetleri yerlerde sürükleyip,korkunç katliam gerçekleştirmişlerdir.
Olaylar bastırılamaz hale gelince,Selanik'ten yola çıkan "Hareket Ordusu" yıldırım hızıyla İstanbul'a ulaşır ve isyan derhal bastırılır. İsyancıların son direnme yeri olan Topçu Kışlası topa tutulur,isyancılar yakalanarak,elebaşıları başta Vahdeti olmak üzere 13 kişi asılarak idam edilir.İsyanı bastıran hareket ordusunun komutanı Mahmut Şevket Paşa,Kurmay başkanı ise MUSTAFA KEMAL'DİR. İşte tarihte ki bu isyana, " 31 MART VAK'ASI" denilmiştir...
Şimdi konumuza dönersek,Taksim olaylarının fitilini ataşleyen sebeplerden bir tanesi, 31 Mart ayaklanmasının karargahı ve simgesi olan,Taksim Topçu Kışlası'nın,ısrarla ve inatla yeniden inşa edilmek istenilmesinin altında yatan düşünce insanlarca sorgulanır hale gelmiştir.
Hiç bir mimari değeri olmayan,çevreye doğal bir estetik de kazandırmayan basit bir binanın yapımında ki ısrarın perde arkası, bu zamana kadar horlanan,hakaret edilen,aşağılanan,ezilen,biriken ve artık taşma noktasına gelmiş bulunan insanlarda bardağı taşırıcı damla olmuştur.
Taksim Gezi Parkı direnişi bir kıvılcım olmuştur.İktidarın dayatmacı zihniyetine karşı,dayatmacılık ve zorlayıcılık birikti birikti ve insanların sabrını taşırdı.
Türk toplumu uzun yıllardan sonra ilk defa bu kadar büyük ve ateşli bir tepki göstermiştir.
TAKSİM FİTİLİNİ ATEŞLEYEN SEBEPLERDEN BAZILARI
Türk Milletinin ve gençliğin ayağa kalkmasına sebep olan olaylar nedir? Ne olmuştur da üzerine adeta ölü toprağı serpilmiş gibi duran ve afyonlaştırılmış halde görülen toplum; birden bire, yediden yetmişe gece ve gündüz sokaklarda protestolarda bulunmuş,bir uçtan bir uca köprüyü gece yarılarından itibaren on binlerce insan yürüyerek taksimde toplanmıştır?..
İktidarın 10 yıllık dönemini mercek altına aldığımızda:
*Tek adam vesayetinin kurularak,toplumun baskı ve korku altına alınması,demokrasi ve özgürlük diyerek insan haklarının çiğnenmesi,
*Hesapsız şekilde özelleştirme yapılması,yabancılara mütekabiliyet şartının kaldırılarak sınırsız devlet arazilerinin satılması,öyle ki 2007 yılına kadar,AB üyesi Malta Adası büyüklüğünde vatan toprakları yabancılara satılmıştır.2007'den sonra bu durum büyük ölçüde gizlenerek açıklanmadığından gerçek rakam verilememektedir.
*2002'de sıfır noktasına gelen terörün, 2013 yılına kadar binlerce sivil,polis,askerimizi katlederek terörün azgınlaşması,terör örgütü ile müzakere masasına oturulması,önce yalanlanıp sonra da gerçekler açığa çıktığında,müzakerenin kabul edilmesi,egemenliğimizin,HABUR,OSLO ve İMRALI'DA pazarlık konusu yapılması,Anayasamızdan ilk üç maddenin kaldırılmak istenilmesi,TÜRK adının bile değiştirilmeye çalışılması,devlet dairelerinden,hastanelerden,Valilik binalarından TC ibaresinin değişik sebeplerle indirtilmesi,vatandaşlık tanımından TÜRK adının çıkarılarak,Türkiyeli gibi ucube bir kavramın sokulmaya çalışılması,
*Milli ve üniter Türk Devletinin yapısının değiştirilerek,eyaletleşmenin önünü açacak federal bir yapılanmaya gidecek hukuki düzenlemelerin ihdas edilmesi,Üniter Milli devlet yapısının ÇOK ORTAKLI ETNİK DEVLET yapısına dönüştürülme çalışmalarının yapılması.
*Yeni Anayasa çalışmalarında, "TÜRK MİLLETİ" ve TÜRK kavramının hedef yapılması,Başkanlık sisteminin tartışmaya açılması ve toplumda başkanlık sisteminden kasıt, "Tek Adamlık" imajının algılanması,
*Sistem tartışmaları, 2023'te Türkiye'nin; Kürdistan ve Lazistan gibi eyaletlere ayrılabileceği yönünde ki konuşmalar, AKİL İNSANLAR guruplarının,toplum üzerine salınması, ÜÇ BEŞ ÇAPULCU ve İKİ AYYAŞ POLEMİĞİ, GENÇLİĞE HİTABE'NİN tartışmaya açılması,...insanların hafızalarında derin izler bırakmıştır.
*Türklüğün ve Türk Milliyetçiliğinin AYAKLAR ALTINA ALINMASI ve horlanması,Türk kavramının etnik guruplar içerisinde bir etnisite olarak değerlendirilmesi,
*Özel hayatın yasal ya da yasa dışı yollarla dinlenmesi ve müdahale edilmesi,kayıt altına alınması ve buna benzer daha birçok sebepler toplumsal bir PARONOYA oluşturmuştur.Biriken ve buna benzer üst üste gelen sebepler bardağı taşıran damla olmaya yetmiştir.
*"...Kimsesizlerin kimsesi ve sessizlerin sesi..." olacağını söyleyerek iş başına gelen AKP'nin daha sonraları,kimsesiz saydığı kişilerin efendisi haline gelmesi, toplumsal iç dinamikleri etkileyen nedenler olmuştur....
* Yaşanan son olaylar,ülkemizde bir iki ağaç kesilmesine karşı oluşturulmuş tepki değildir.AKP'nin hızla Milli ve Üniter Devlet yapısından; federal etnikçi ve mezhepçi bir felsefe yapılanmasına kapı aralamasına karşı duyulan ve biriken bir tepkinin adıdır.AKP'nin anti demokratik uygulamalarına, halkın milli değerlerine ve bayram kutlamalarına getirilen kısıtlamalara bir tepkidir.AKP ile PKK arasında yapılan pazarlıklara ve müzakerelere duyulan tepkinin adıdır...
* Ülkemizde milli ve dini bayramlarımız ortak değerlerimizdir. Maalesef son yıllarda milli bayramlar bütünleşmeden öte; toplumda ayrıştırma ve kutuplaştırma aracı haline getirilmiştir.Milli bayramların kutlanması iktidar tarafından sembolik bir formaliteye dönüştürülmek istenilmiştir.
*Halkın bir kısmı tarafından,AKP iktidarının,milli bayramların kutlanış biçiminden ziyade,bayramların kutlanmasından rahatsızlık duyduğu yönünde derin endişeler oluşmuştur...
*İktidar döneminde adeta; hırpalanmadık, örselenmedik, ayrıştırılmadık milli değer kalmamıştır inancı toplumda derin izler bırakmıştır.
*Türk Milleti yerine Türkiye Milleti; Türk Bayrağı yerine Türkiye Bayrağı diyerek aşağılanan milli değerler halkta derin travma oluşturmuştur.
*BOP'nin savunulması ve bu proje adına eş başkan olunması, milli gömleğin çıkartılması,AB müktesebatında ki milli realiteye uymayan bir sürü düzenlemelerin yapılması, henüz üye dahi olmadan,AB Anayasası'nın imzalanması da sebepler zincirinin halkalarıdır...
TOPLUMSAL TEPKİ İKTİDAR TARAFINDAN İYİ OKUNMAMIŞTIR
Gezi Parkı olayları,toplumsal bilinç altının,bir buzdağı gibi suyun üstüne çıkmış görünen küçük bir kısmıdır.Olaylar sosyolojik açıdan incelendiğinde,toplumsal bilinç altını tutuşturan bir kıvılcımın adı olarak nitelendirilebilir.
Okyanuslarda yüzen devasa buzdağlarının (Aysberg),su üstünde görülen kısmı belki tüm kütlenin ancak yüzde yirmisi bile değildir...İşte tüm toplumsal olayların işaret fişeği bir kıvılcım ile tutuşturulmaya müsait zeminlerdir.Doldurulmuş,gerilmiş,horlanmış ve kendilerini dışlanmış hisseden toplumsal kitlelerin reaksiyonudur.Kollektif bilinç altının birike birike ve bir zaman sonra aniden dışa tezahürüdür ve tek bir olaya bağlanamayacak kadar derin ve geniş irdelemeyi zaruri kılacak önemli sebeplerdir.
Toplumsal irade doğru okunmalıdır.Kibirle ve nefisle,toplumun bir kısmında ki var olan infiali nazara almayarak inatlaşmak ve oluşan toplumsal iradenin önüne,toplumda ki farklı çoğunluklar ile çıkmak, kemikleşmeyi daha da derinleştirmekten ve toplumsal barışı dinamitlemekten öte bir düşünceye hizmet etmez.
"...Kimse kusura bakmasın,biz karar verdik yapacağız.." diye yapılan açıklamalar da toplumsal barışa hizmet etmez.
Maalesef; "Gezi Parkı" ya da adı ne olursa olsun,biriken toplumsal refleksin iktidar tarafından anlaşıldığını söylemek çok zordur.Bu Refleksi algılamak yerine, yargılamayı seçenler,toplumsal direnci daha da derinleştirmekten ve makasın kollarını biraz daha açmaktan başka bir şey yapamayacaklardır.Yüz binlerce insanı kim arzu ederse etsin,sokaklara dökmesi mümkün olamaz.İşte oluşan bu iradenin görmezlikten gelinmesi en büyük handikap olacaktır.
Şeyh Edebali Hazretlerinin Osman Gazi'ye vasiyetleri ve Mevlana Hazretlerinin meşhur yedi öğüdü; Devleti idare edenlere en büyük düstur olmalıdır. Sayın Başbakanın meydanlarda bu düsturları ve öğütleri tek tek sıralayarak saydığı da bilinmektedir.!..
SAYIN BAŞBAKAN'IN SİYASET TEORİSİ BİLİNÇLİ TAKTİKTİR
Şimdi Sayın Başbakan'ın krizi yatıştırma yerine neden derinleştirme ya da kutuplaştırma yolunu tercih ettiği sorusunun cevabı realiteler ışığında aranmalıdır.Bazı yorumcular,Başbakanın kibrinden ve nefsinden dolayı sertlik yanlısı tutumu seçmiş olduğunu kabul etmektedirler.
Türkiye'nin içinde bulunduğu durum gerek iç ve gerekse dış siyaset ve dünya konjöktörü açısından değerlendirildiğinde,Başbakan tarafından yapılan söylemlerin ve eylemlerin bilinçli siyasete dayalı olduğu gözden kaçmayacaktır.
Çünkü; İktidar PKK ile yapılan müzakereler sonucunda,büyük oy kaybına uğramış olduğu gerçektir.Böylece içeride oluşan olumsuz havayı dağıtarak,PKK'yı,Akilleri,pazarlıkları halka unutturmak ve arkasında ki mevcut potansiyel oy kitlesini canlı ve diri tutmak için mi süreci tırmandırılmaktadır diye sorulabilir.
Yine,olası kaçınılmaz bir ekonomik kriz ve borsalarda ki yaşanacak ani çöküşler gibi olayların getireceği vahametin yükünü,Gezi Parkı olaylarına mal etmek de,iktidarın kendi oy bloğunu garanti altına almak için geliştirdiği bir siyaset dili olarak algılanabilmektedir.
Suriye politikasında ki başarısızlık ve insanlarda baş gösteren dezerfarmasyona karşı, en iyi savunma silahı olarak, geliştirilen siyaset dili bilinçli bir taktiğin ürünü olarak değerlendirilmesi gözden uzak tutulmamalıdır...
20.06.2013
TÜRK OCAKLARI
ÜMRANİYE ŞUBESİ BAŞKANI
AV.Faruk ÜLKER