Anayasa denince öncelikle,bir devletin temel yapısını ve o yapının işleyiş kurallarını ihtiva eden mutabakat metinleridir.Vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini teminat altına alan,hukuksal normların bir bütünüdür.
 Anayasalar’dan toplumun tüm sorunlarına çözüm bulacağı anlamı çıkarılmamalıdır.Her ne kadar anayasalar,ortaya çıktıkları dönemdeki toplumun gerçekleri ve siyasal değerlerini yansıtmış olsalar da,kalıcı olabilmeleri için zamanın değişimine ayak uyduran ve  direnen anayasalar,kalıcı olma niteliğine sahip olan anayasalardır.
 Her kesimin kabul edeceği bir anayasa yapmanın imkanı yoktur.Fakat toplumun en geniş manada kabul göreceği bir anayasa yapılmadığı taktirde,yeni bir tepki anayasası olmadan öte bir değeri olmayacaktır.
 Geniş mutabakat esası  nazara alınmadığı  taktirde, beraberinde yeni ve daha büyük tartışmaları alevlendirecek,giderek toplumsal kargaşayı artıracaktır...
 Toplumun hassasiyetlerini gözetmeyen; uluslar arası siyaset tacirlerinin ve toplum dizayn etme görevini kendinde bulan toplum mühendislerinin, müdahale alanına açık bırakılan anayasanın meşruiyeti her zaman sorgulanacaktır.
 Bu ise toplumsal barışı getirmeyecek,yeni kaos ortamına zemin hazırlayacaktır.Bu durumda hiç anayasa olmaması, kötü ve yamalı anayasa olmasından daha iyi olacaktır düşüncesi zihinlerde yer bulacaktır..
 Anayasalar toplumdaki,  her türlü farklı düşüncede ki tüm insanların barış ve uyum içerisinde bir arada yaşamalarının kurallarını ihtiva eden,vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini teminat altına alan,hukuksal normların; kanunlar üstü çatısı oluşturan ve uyulması gereken hukuki değerler bütünü olarak düşünülür.
 Bizde ilk anayasacılık hareketi sayılan 1808 tarihli “Sened-i ittifak” dan,1839 tarihli Tanzimat Fermanı-1856 Islahat Fermanı- 1876 Birinci Meşrutiyet ve Kanuni Esasi (İlk Anayasa )- 1908  II.Meşrutiyetin ilanı ikinci anayasamız,Cumhuriyet dönemi önceki anayasalardır.
 1808 tarihli  Sened-i İttifak anlaşması ayanlarla padişah arasındaki iktidar yetkisini sınırlayan bir belgedir.O belgede,ayanlara,reaya ve fukaraya bazı  sınırlı haklar verildiği için şekli anlamda olmasa bile maddi anlamda anayasal  nitelikli bir belge hükmündedir.
 1839 Tanzimat Fermanı ise; bir temel haklar bildirgesi sayıldığı için yeni bir dönemi başlatmış olup, hukukçular tarafından anayasalcılık hareketi olarak tanımlanmıştır.
 1876 Anayasası teknik anlamda İLK ANAYASAMIZDIR.Fakat daha önceden ilan edilen,Tanzimat ve ıslahat fermanları gibi ortak paydaları devlet güdümlü olmalarıdır.Öncelikle devlet bireylerine ve tebaasına karşı kendi savunma reflekslerini öne çıkaran ve bunu kanun gücü ile koruyan devlet eksenli yazılı metinler olmuştur...
 Cumhuriyet dönemindeki anayasalar ise,tek parti dönemlerinde ya da ihtilal sonrası kurucu meclisler tarafından hazırlanmış ve toplumun mutabakatına sunulmuş anayasalardır. (Bu konuda 1921 ve 1924 Anayasa ‘sı ayrı bir inceleme konusudur..)
 1961 anayasası,kişi hak ve hürriyetlerine daha çok atıf yapan, gözeten özgürlükçü bir anayasa olmasına karşın,1982 anayasası daha az özgürlükçü bir anayasa olarak karşımıza çıkmaktadır..
 Ülkemizde,anayasaları hazırlayan iktidarların kendi düşünce  inanç ve ideolojilerinin ağırlıklı baskısı yanında,iç ve dış siyasette ki gelişmeler ve uluslar arası konjokturel etki odaklarının  gücü de her zaman kendisini   hissettirmiştir.
                
 Anayasa ile belirlenecek olan hukuki kalıplar; devletin nasıl bir devlet olacağı,hangi organlarının olacağı ve bunların yetkileri,temel hak ve özgürlükler,devletin kişilere karşı sınırlarının neler olacağı,din ve vicdan hürriyeti,din ve ibadet hürriyeti ve o toplumun kimliği açık ve net olarak yazılmalıdır.
 Buna karşın, anayasalarda kanuni düzenlemelerle getirilecek sınırlamalara yer verilmemelidir.Anayasalar kısa, öz, dili sade ve anlaşılır,çerçeve metinler olmalıdır.