Yetmişli yıllarda Erzurum'da okuyan bir İGD sempatizanından dinlemiştik.

Bizde başkandan geçilmiyordu. Mahallenin başkanı var, okulun başkanı var, bölümün başkanı var, yurdun başkanı var, ranzanın başkanı var. Velhasıl biz de herkes bir başkan.


Böyle olması gerekiyordu. Çünkü böyle olunca herkes sorumluluk sahibi oluyor ve sorumluluk sahibi oldukça davayı içselleştiriyordu. Bu düzen herkesin lider olmasını, toplumda lokomotif rolü üslenmesini sağlıyor ve o günlerin ideolojik vebası olan komünizmin önünde tıkaç oluyordu.


Ancak günümüzde Ülkücü Hareketin en büyük silahı, bazen en büyük handikapı haline gelmiş durumdadır. Çünkü bu uygulama her bireyi lider olan bir hareketi her bireyi birbirine rakip bir hareket haline getiriyor.


Lider olma durumu herkesin egosunu yüksek tutmasını ve en üst kademelerde bir "Ben" duygusunu körüklüyor. Herkesin egosu tatmin edilemeyeceğine göre bir koltuk bulan artık o koltuğa yapışıveriyor. Böylece daha üstün vasıfları olanlar bile takdir edilmez, öncü olamaz durumda kalıyorlar. Kısaca mesafe alınmıyor, algı oluşturulamıyor, özellikleri sayesinde hareket tarafından öne çıkarılması gerekenler harcanıp gidiyor. Hareket adam harcama, insan kıymeti bilmeme, ahde vefa sergilememe hareketi haline geliyor.


İşte Ülkücü Hareketin siyasi temsilcisinin idari koltuklarına yapışan, burayı bırakmamak için ülkücüleri dışlamaya kalkışanların alışkanlıkları bu durum ile ilgili görünüyor. Kendi benlerinin yani egolarının o kadar esiri olmuşlar ki, başarısız olduklarını kendileri dahi bildikleri halde başarısızlıklarına rağmen kendilerinin kutsanmasını bekliyorlar.


Eğer kutsanmazlarsa en başarılı ilçe başkanları bile görevden alınabiliyor. Partinin bir teşkilatı o partinin Türkiye genelinde aldığı oydan daha az bir oy alıyor ve bir önceki seçime göre başarısız oluyorsa görevden alınabilir, daha iyisine ulaşmak için… Eğer o parti topluca her seçim çevresinde başarısız oluyorsa il ve ilçe teşkilatlarını görevden alanların aynı mantıkla kendilerini görevden almaları gerekmiyor mu?


Bu garabet teşekkülü karşılıksız itaat bekliyor, sorgulanmamak diliyor, kerametlerinin kendilerinden menkul olduğunun tescilini umuyor, ülkücüleri ortaçağ selfleri gibi hiçbir hakkı olmayan emir kullları olarak görüyor.


İşin tuhafı kendilerinin doğrularını görenler hiçbir şekilde taltif edilmediği gibi kendilerinin başarısı için yanıp tutuşanlar kadar kendileri için dahi çalışmayanlar dost uyarılarına bile kulaklarını kapalı tutmakta direniyorlar. Onların hatalarını görenler için ihanet yaftası hazır kıta bekletiliyor. Dili ağır silahla donatılanlar davaya sadakat ettiklerini zannederek davayı bir adım daha ileri nasıl taşıyacağının derdinde olanlara saldırmayı görev bilir hale getiriliyorlar.


Oysa lider olarak yetiştirilmelerinin sebebi ülküdaşlarına eziyet çektirmek değil topluma lider yetiştirmek içindi…


Heyhat! Silah geri tepiyor. O vakit silahı temizlemek gerekmiyor mu?


Kısaca ülkücü hareket içinde bir “Egoizm tehlikesi” baş göstermiş durumdadır.Ülkücünün ülkücünün kardeşi olduğu unutulmuş durumdadır. Eğer böyle olmasaydı, yarın birbirilerinin yüzüne bakacak olanların birbirleri için ağza alınmayacak laflar sarf etmemesi gerekirdi.


Gelin içimizde ki kardeşlik hukukunu geliştirelim. Bir an için herkesin lider olamayacağını, liderliğin hak edileceğini düşünelim ve gasp edilen değil hak edilmiş bir liderlikle yola devam etmeyi deneyelim.


Hain üretme mekanizması yerine vefa mekanizmasını çalıştıralım.


Yine toplumu sürükleyecek liderler çıkaralım, yine her kademede başkanlık uygulaması olsun ama artık yeni ve günümüz şartlarına uygun bir yapılanmaya gidelim.


Bir zihniyet değişimi yapmadan bu girdaptan kurtulamayacağımızı anlama zamanımız geldi de geçiyor bile…


MHP Gaziantep milletvekili Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa edip, kurultay çağrısı yaptığı çıkış ile taşları yerinden oynatmış, şartları topyekün değiştirmiştir.


Ümit ÖZDAĞın sarf ettiği şu sözler tam da ihtiyacımız olan ve gereğinin yerine getirilmesi gereken sözlerdir; “…Cumhurbaşkanı Erdoğan sırf başkan olmak uğruna ülkeyi tekrar bir erken genel seçime sürüklemeye çalışmaktadır. Bazı siyasi partiler erken genel seçim için değişik boyutlarda çalışmalara başlamışlardır. Bütün bunlar yaşanırken MHP Genel Merkezi olağanüstü kurultay için imza veren üst kurul delegelerinin çoğunlukta olduğu parti teşkilatlarını kapatmaktadır. Bazı ülküdaşlarımız son günlerin gerilimi ile genel başkanımıza ve genel merkez yönetimine karşı kabul edilemez sert ifadeler kullanmış olsalar dahi birleştirici olması gereken genel merkezdir. Tasfiyeci tavır MHPyi muhtemel bir genel seçimde büyük sıkıntılar ile karşı karşıya bırakacaktır. Olağanüstü kurultay için imza veren üst kurul delegeleri parti tüzüğünde yer alan demokratik haklarını kullanan saygıdeğer ülküdaşlarımızdır. Olağanüstü kurultay için imza verenlerde vermeyenlerde aynı derecede saygınülkücülerdir ve MHPlilerdir.”


 


Ümit hocanın son çıkışını bu çerçeve de çok anlamlı buluyoruz. Kendisini tebrik ediyor, davaya ve millete hizmet için yol açıklığı diliyoruz.