"ABD mahkemesi, Kuzey Irak petrolünün Irak merkezi hükümetinin izni olmadan satılamayacağı gerekçesiyle tankerdeki petrole el konulmasına karar verdi."
Bu ne demek oluyor!..
Mahkeme filmlerinden de hatırlayacağınız gibi, şaşmaz, sarsılmaz bir "hukuk devleti" olan ABD, yasal yollardan gümrüklenmemiş, konşimentosu sağlam olmayan mallar konusunda adalet kurumunu çalıştırıyor ve çok kârlı da olsa yasa dışı iş yapmıyor.
Bu da benzer bir haberin bayatlamış hali… Tam 40
"Kürt petrolünü İsrail satın aldı!"
"ABD" ve "Bağdat" itiraz etti, sevkiyat
Yani ABD'nin kanunsuz dediği işe, bütün kadim düşmanlar karışmış oldu.
Kuzey Irak Başbakanlık resmi sitesi, ilk sevkiyatta 1 milyon varil Petrol satıldığını bildirmişti.
Halk Bankası da geminin Aşkelon limanına yanaştığını ve ödemenin yapıldığını doğruladı.
ABD'nin son haberdeki tavrı göstermiştir ki; bu işin tartışılacak yanı yoktur. Olay, esrar veya kokain kaçakçılığından farksızdır.
Yanlış anlaşılmasın! Biz ne petrolün topraktan fışkırmasına ne de Kürtler tarafından ticari bir meta olarak kullanılmasına karşıyız. Bizim itiraz ettiğimiz husus, dünyanın en gelişmiş ülkesinde yasa dışı ilan edilen bir malın,
Bundan sonra, birkaç yıl içinde neler olacağını söyleyelim:
1- İsrail, geminin izinsiz olarak kendi karasularına girdiğini ve petrolü satın almadığını, el koyduğunu açıklayıp işten sıyrılacaktır.
2- Kuzey Irak yönetimi, malı İsrail'e değil, Ceyhan'daki rezervasyon tanklarına sevk ettiğini, satışı Türklerin yapmış olabileceğini söyleyip yırtacaktır.
3- Türk hükümeti, satışın suçlusu ve sorumlusu durumuna düşecek ve Hükümet yetkilileri, yasadışı petrol satışı suçundan uluslararası mahkemede yargılanacaktır. Mahkemenin, artistik "van minüt"ün gözde mekânı "Davos'ta" toplanması ise sürpriz olmayacaktır.
Neden mi? Ben, olayda adı geçen bu kadar Türk düşmanı devleti hiç bir işte bizimle yan yana görmedim de ondan!..
İsrail ve Rusya'nın ayrı ayrı sebeplerden, Irak ve Kürdistan özerk yönetiminin yine farklı sebeplerden, ABD ve Yunanistan'ın da Lozan'dan beri Türk ve Türkiye düşmanı olduklarını düşünürsek bu aktörlerle yürütülen yasa dışı ticaretin "Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali" gibi bir krize dönüştürülmemesi için hiçbir sebep göremiyorum.
Hatırlayınız Saddam Hüseyin de Kuveyt'e petrol için girmiş; Kuveyt'i 19. Vilayet ilan etmiş; ABD gelince çekilmiş, kaçarken de petrol kuyularını ateşe vermişti. Bu olaydan onbeş yıl sonra aynı sebeple leşini köpekler yemişti.
Şimdi Erdoğan da İmralı zilletine, IŞİD'e, Türkmenlerin katledilmesine Kuzey Iraktaki petrol merkezli ekonomik avantajlar için katlanıyor. Böylece yıllık 20 milyar dolarlık ticaret hacmiyle neredeyse Erbil'i "82. Vilayet" haline getiriyor.
Ancak şu iki tankerden birinin yükünü, suç teşkil edecek şekilde İsrail'e boşaltıp hemen ardından ikinci eşdeğer emtianın ABD'de yasadışı ilan edilmesi, bize haklı olarak bunları düşündürüyor.
Zerrab olayının masum yüzü olarak anlatıldığı gibi İran'ın uluslararası ambargoyu delmek ve petrol satabilmek için suça teşvik ettiği Erdoğan, Türkiye'yi bir tuzağın içine sürüklüyor.
Bu arada Saddam'ın tankla tüfekle girdiği Kuveyt'in yıllık petrol geliri 50 Milyar dolar civarında seyrederken, "gönüllü satıcı" Erbil'in yıllık petrol gelirinin 100 Milyar dolar olduğunuhatırlatalım.
Bakalım 50 Milyar dolarlık petrol için Saddam'ı önce Kuveyt'İn içine çekip sonra öldürenler, Erdoğan'ın 100 Milyar dolarlık kumar masasında"birkaç tankercik" hile yapmasına gözyumacaklar mı?