Biz millet olarak şehitlerimiz için yanarken devleti yönetenler ne yapıyorlar?
Şehitliğin kutsallığından bahsediyorlar, binlerce korumaları ve kurşungeçirmez zırhlı makam arabalarıyla dalga geçer gibi keşke biz de şehit olsak diyorlar. Şehit babasını’’Ne mutlu oğlun şehit oldu’’ diye sözde teselli ediyorlar. ‘’Allah şehitlerimizi arttırsın rabbim verdikçe veriyor’’ diye akıl almaz cümleler kuruyorlar.
Ben şu cümleleri yazarken bile utanıyorum ama Türk milletinin sorumluluğunu üstlenen iktidar partisi mensupları, milletin gözünün içine baka baka bu sözleri söylemekten çekinmiyorlar.
Son iki yıldır şehitlerimiz hakkında öyle akıl almaz açıklamalar yapıldı ki insan pes artık diyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünü ziyaretinde ‘’ hepimiz birer şehit namzediyiz. Allah nasip ederse ben de şehit olayım inşallah, sizler de olun. " dedi.
Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Diplomasi Muhabirleri Derneği üyeleri ile yaptığı toplantıda "Benim amacım Allah nasip ederse şehit olmaktır" dedi.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Zonguldak’ta katıldığı bir toplu açılış töreninde “Şehitlik şerbetini içmeye hepimiz hazırız” dedi.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, AKP Gençlik Kolları Kongresi'nde yaptığı konuşmada gençlere ‘’Çehrenizde şehitlik aşkını görüyorum’’ dedi
Eski AKP grup Başkanvekili Salih Kapusuz, TBMM deki Lübnan’a asker yollama tezkeresi görüşmelerinde ‘’ yurtdışında şehit olmak en büyük şereftir’’ dedi
AKP'li Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Abdurrahim Boynukalın, Twitter hesabında ‘’ "Rabbim bize de nasip etsin. Şehit olalım, göçelim bu diyarlardan. Dünya yaşanılacak yer değil" dedi. Sonradan bedelli askerlik yaptığı ortaya çıktı
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, TGRT Haberde yaptığı konuşmada Çanakkale şehitlerini övdükten sonra ‘’ Biz orada 250 bin şehit verdiysek; 25 bin şehit de burada verirsek kimse buna ses çıkartmasın. Şehit olmak zaten Allah makamında en büyük makam’’ dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çıkardığı bir çocuk dergisindeki diyaloglarda , “Şehit olan cennette o kadar mutlu olur ki on defa şehit olmak ister”, “Keşke ben de şehit olabilsem” gibi ifadeler yer aldı.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trabzon'un Çaykara ilçesindeki bir şehit cenazesinde elini şehidimizin tabutuna koyarak ‘’ Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına" dedi
Yine Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yozgat’ta katıldığı bir toplu açılış töreninde ‘’ Bugün de hamd olsun Kınalı Hasanlar eksik olmuyor’’ dedi.
Son olarak Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan iki hafta önce katıldığı AKP Trabzon İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Toplantısında ‘’ Artık bizim askerimiz, polisimiz, jandarmamız, aralarında en ufak bir nifak yok. Elhamdülillah şimdi hepsi el birliği gönül birliği içerisinde gidiyorlar, el ele gidiyorlar ve hepsi de şahadete yürüyorlar. Bu ne mutluluk.” dedi.
Bizim yüreğimiz yanarken şu tabloya bakar mısınız?
Polisimizin canını korumakla görevli olan, evlatlarımızı emanet ettiğimiz devletin bir bakanı ‘’İnşallah şehit olun’’ diye dua ediyor
Zırhlı makam arabasına binen bir bakan ‘’Amacım şehit olmak’’ diyor.
AKP li bir yönetici ‘’Hadi şehit olalım ahrete göçelim’’ diyor ama bedelli askerlik yaptığı ortaya çıkıyor.
Diyanet çocuklara şehitliği çikolata gibi tatlı bir şeymiş gibi anlatarak şehitliğe özendiriyor.
Cumhurbaşkanı gittiği her yerde şehitlerden duyduğu mutluluğu dile getiriyor.
Soruyorum… Sürekli şehit övgüsü yapan bir devletin terörü bitirmesi mümkün müdür?
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı şehitler için ‘’Bu ne mutluluk’’ derse o ülkede anaların babaların gözyaşı biter mi?
Bitmez… Bitemez…
Şehitlerin gelmesinden kendisini sorumlu görmeyen, şehit verdiğimiz için suçluluk hissetmeyen, tam tersine şehitlerden mutluluk duyan bir hükümet terörü bitiremez.
Terörü bitirmek için önce sorumluluk duygusu lazım… Suçluluk duygusu hissetmek lazım… Şehit analarının feryatlarından kahrolmak lazım… Her şehit cenazesinde bir evladımızı daha koruyamadığınız için utanmanız lazım…
Devletin görevi şehitliği övmek değil şehit verilmesine engel olmaktır. Anadolu’nun fakir anaları, babaları oğullarının canını devlete emanet ediyor. Hiçbir aile, oğlunu şehit olsun diye askere yollamıyor. Hiçbir aile ‘’oğlum şehit olsa da mutlu olsam’’ demez.
Bir annenin, babanın evladını kaybetmesi ne demektir bilir misiniz?
20 yaşına kadar besle, büyüt, hasta olduğunda sabaha kadar başında bekle, ayağına taş takılmasın diye üstüne titre, dişinden tırnağından artırarak okut, kendin eskilerini giyerken oğluna yeni kıyafetler al sonra bir vatan haininin kurşunuyla can versin ve davul zurna çalarak askere yolladığın oğlunu, Türk bayrağına sarılı tabutuyla yollasınlar.
Bu acının büyüklüğünü tahmin edebiliyor musunuz?
Nereden bileceksiniz ki… Ne de olsa şehit olanlar sizin çocuklarınız değil Anadolu’nun fakir ailelerinin çocukları… Fakirin çocukları şehit olurken sizlerin çocukları bedelli askerlik yapsın. Vatan hep fakirin çocuğunun kanıyla sağ olsun… Sizin çocuklarınızın ise canı sağ olsun…
Şehit ailelerinin evlerine bakın… Hepsinin evi damı akan, yoksul ailelerinin evleri… Şimdiye kadar bir villada yaşayan şehit babası gördünüz mü? Göremezsiniz. Çünkü düzen böyle. Fakirler vatan için canını verir. Zenginlerin çocukları vatanın sefasını sürer.
Şehitliği öven, keşke biz de şehit olsak diyen devlet yöneticileri sizlere sesleniyorum.
Madem şehit olmak bu kadar yüce bir makam o halde çocuklarınızı bu yüce makamdan mahrum bırakmayın… Evlatlarınızı askere yollayın…
Fakirin çocuğu şehitlik makamından nasipleniyor da sizlerin çocukları neden nasiplenmesin? Bir bakan çocuğu, şehit olmayı hak etmeyecek kadar kıymetsiz mi?
Fakirin çocuğu bu yüce makama çıkıyorsa koskoca bakan çocuklarının altta kalması ayıptır. Sizlerin çocukları en üst makamlarda olmalı… Bu yüzden herkesten önce sizlerin çocukları askere gitmeli…
Hadi çocuklarınızı askere yollayın… Biraz da bu mutluluğu sizler yaşayın…
Biz de tıpkı sizin söylediğiniz gibi yüzünüze bakıp ‘’Ne mutlu oğlun şehit oldu’’ diyelim. Var mısınız? Bakalım o zaman ne hissedeceksiniz?
Barış Atagün