“Türkiye, imparatorluk bakiyesidir. Başkanlık sistemi, ilaç gibi olur. Başkan birleştirici olur...”
Bu yaşıma geldim anlamadım, muhtemelen bundan sonra da anlayamayacağım bu kafayı;
“Bakiye olmakla övünmek” nedir arkadaş!
“Başkanlığa” tam da bu nedenle yani bizi sahip olduğumuz “yekûn” den “bakiye” ye dönüştüren rejimin “neo” hali olduğu için itiraz etmemiz gerekirken, tutup bir de -okula sadece ayaklarının gittiği anlaşılan anayasa hukuku profesörleri- yayıyorlar bu aklı:
Başkanlık, biz “bakiye”ler için biçilmiş kaftan!
Esad’a niye “tek adam” diye kızıyorsunuz o zaman;
O da “Suriye de Osmanlı bakiyesi” diye benimsedi bu “ilaç gibi” modeli zahir!
Ya da “Başkanlık” deyince gözü parlayan liberal arkadaşlar; haydi buyurun, “liberalizmin esasları” ışığında savunabilir misiniz mesela “monarşi”yi;
Bu saray, bu saltanat, bu krallık belli işte “Suudi ailesi” ne özendiği; nihayetinde yakışır onlar da “imparatorluk bakiyesi”!
***
“Bilal’e anlatır gibi” yazmak gerekiyor bazen, tane tane ve imasız, mecazsız, süssüz, püssüz, dümdüz:
Nedir o çok matah bir şeymiş gibi olmakla övündüğün “bakiye”?
Artık!
“Artık” olmakla övünen akıl alır tarafı var mı?
Sen şimdi, artık “artık” olduğuna göre;
Ondan geriye kaldığın “imparatorluk” bitmiş demek ki!
Batmış!
Ve battığına, bugün var olmadığına, “bir cihan imparatorluğu” ndan geriye, o da “ecdadınızın, sırmalı haydut” diye katline ferman verdiği Atatürk’ün komutasında yürütülen Kurtuluş Savaşı sayesinde “Anadolu yarımadasıyla, doğu Trakya’ya sıkışmış bu devlet” kurtarılabildi, kurulabildi!
Demek ki, “imparatorluk” ırkların, dinlerin, dillerin, halkların birbirlerine karşı kuyruk acısı biriktirip durduğu bu coğrafya için “en doğru model” değildi;
Keza hançerlendi!
Solunuza bir adet 17. yüzyıl haritası, sağınıza da bir adet 21. yüzyıl haritası alıp karşılaştırın;
Kuzey Afrika kaybedilmiş...
Doğu Avrupa kaybedilmiş...
Güneybatı Asya kaybedilmiş...
Sırbistan mı?
Ermenistan mı?
Irak mı?
Kıbrıs mı?
Uganda mı?
Hangisi?
Uyan; “Etyen Mahçupyan” dışında kendisini “Osmanlı” hisseden kalmadı!
Ha bir de “bugünün saraylısı”!
***
“Başkanlık” ; eyalet modeli, özerk bölgeler, merkezden bağımsız yerinden yönetim “bütünleştirici” olsaydı;
Mısır’da, Hicaz’da, Yemen’de güvendiğin dallar, ilk tutunmak istediğin anda bir bir kırılmazdı.
O “ilaç gibi” yönetim tarzı en derin yarayı “milleti sadıkası” ndan aldı; üstüne daha başka bir şey söylemeye gerek var mı?
***
Ve...
Madem böyle hayransınız “imparatorluk” tarzı bir hükümranlığa;
Akla zarar şekilde, ne oldu da “yekûn”u koruyamadık diye kafa yoracağınıza; “bakiye”den ibaret hale gelmenize neden olan “yanlış” ları tekrarlıyorsunuz ısrarla;
Yine o “devleti yenileyeceğiz” diye, “millet”in içinden “azınlıklar” çıkaran, onlara “hak” görünümlü “imtiyaz” lar sunan ve “etnik bir ihanet” in her türlü lojistik hizmetini gören Tanzimatçı kafa!
Bugün bir kuyruğunuza teneke bağlanmadığı kalan Orta Doğu sokaklarında “imparatorluk bakiyesi” naraları atarak düştüğünüz gülünç durumu mu yaşasın istiyorsunuz torunlarınız da;
Bugün sizin Şam’da, Kahire’de başınıza geleni, 100 yıl sonra torunlarınız böyle giderse ancak “Yeni Türkiye’nin bakiyesi” diyebilecekleri Diyarbakır’da, Van’da, Trabzon’da, İzmir’de, Trakya’da mı yaşasın istiyorsunuz;
Böyle mi huzur bulacak mezarlarınızda ruhunuz!
Balyoz’da sona doğru
Balyoz Davası’nın, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Anadolu Adalet Sarayı’nda görülen yeniden yargılamasında, bugün itibarıyla “savcının esasa ilişkin mütalaasını sunması” aşamasına gelindi.
Peşinden sanıkların bir kere daha “olmayan bir suçla” ilgili savunmaları istenecek.
Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararının gerekçesini oluşturan bütün eksiklerin tamamlanmasından ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden istenen Bilirkişi Raporu’nun suçlamalara temel(miş gibi) yapılan plan ve dijital verilerin sahteliklerini de ortaya koymasından sonra avukatların talebi belli:
Mahkumiyet kararlarının kaldırılması ve beraat.
“Türk Milleti” adına karar vermekle yükümlü “bağımsız bir Türk mahkemesi” nin yargılamayı “hukuka uygun yaptığı” takdirde, öngörülmesi çok da zor olmayan karardan sonra, merak ediyorum, içimizde “Türkiye bağırsaklarını temizliyor derken kalbini, ciğerlerini söktürmüşüz memleketin” deyip de özür dileyecek, “vatana verdiği zarardan ötürü” ceketini alıp, bu işi ehline terk ederek gidecekler olacak mı?
Olması gerekmez mi?