Deri eldivenli-bandanalı-deri pantolonlu üstü çıplak adamlar başörtülü bacımıza saldırdılar ’fantezisti(!)’ne soruyor gazeteci İsmail Saymaz: n Bu provokasyondan dolayı özür dilemeyi düşünüyor musunuz? n  Dilemeyeceğim. Neden dileyeyim ki? n  Yalan haber yaptınız. İspatlandı; görüntüsü var.  n Nereden biliyorsunuz gerçek olduğunu? n  İnanmıyor musunuz görüntülere? n İnanmıyorum!
Ne beklersiniz devamında?

 “İnanmıyorum çünkü gerçek görüntüleri izledim; belgem var”  demesini değil mi? Diyemiyor. Oysa hatırlayın  “Kabataş Lobisi”nin o günlerde söylediklerini... ’Görüntüleri izlemişlerdi’, ’bir yayınlansa ülke karışırdı’,  ’çıplak adamlar kucağı bebeli bacımızın üzerine işerken, aynı anda Tayyip’i asacağız diye bağırıyorlardı’...

Bunun yerine, savını bakın hangi  “emsal”le desteklemeye çalışıyor fanteziler diyarından bildiren kadın:

 - İnanmıyorum, çünkü Ergenekon ve Balyoz’da nasıl sahte deliller ortaya konulduğu, bu ülkede kimlerin hayatlarının karartıldığı ortadayken çıkıp da bana bir görüntü üzerinden hesap soramazsınız!
 
Bir zamanlar hangi  “Taraf”ta olduğunu unuttuk sanıyor besbelli. Karar günü  “Silivri önünde elleri titreyerek ağlayan eşler ve çocuklar mideme oturdu” diye yazan gazeteciye “Eşleri, çocukları ağlıyor diye yaptıklarının bedelini ödemesinler mi”  diye saldırışını unuttuk sanıyor...

Başkasını bilmem, o iftiraları unutmamak elbette gazeteci sorumluluğu ama bir de  “Ergenekon davası sürecindeki tavrı tabandan büyük tepki görüyor ve Milli Gazeteyi de sıkıntıya sokuyor”  diyerek hedef gösterdiği, işinden ettiği rahmetli Afet

Ilgaz’a vefa borcum benim. Bu nedenle şimdi  “can simidi”  olarak kullanmaya çalıştığı o “hayat karartma” sürecindeki rolünü, (yüzlercesi içinden temsili iki örnekle) büyük bir zevkle arz ederim:

“Hilmi Özkök Paşa’ya, bu ülkenin tüm halkı adına minnettarlığımızı belirten bir nişan verilmeli... (...) Özkök Paşa, 2003-2004 yılında planlanan ve gerçekleştirilmeye çalışılan darbe planlarının yapıldığını ve yapılan seminerlerin normal bir seminer olmadığını kabul ederken, yaş mıydı kuru muydu imza tartışmasını yapanlar, Ergenekon davasını sulandıranlar, inkar edenler, ortaya çıkan belgeleri karikatürize edenlere de ciddi bir ayar verdi.(...) Evet. Kesinlikle Hilmi Özkök Paşa bu ülkenin ”

Cesur Yüreği “dir!”  (9 Ağustos 2012, Star)

Ve 7 Kasım 2014...  “Kumpas”  tescillenip de dava çöktüğünde görün bakın nasıl  “hukuka saygılı(!), demokrat(!), adil(!), objektif”  bir haberci tavrı sergiledi:

“Diyelim ki... Mahkeme bütün ciddi delilleri yok saydı ve Balyoz Davası’nı yok saydı. Çökertti. Ne olacak şimdi? Çetin Doğan darbeci olmaktan çıkacak mı? Kimi inandırabilirsiniz buna?”

Bu satırlar arşivde dururken şimdi hangi yüz(!)le kendini Silivri mağdurlarıyla özdeşleştirebiliyorsun be kadın!
GÜNÜN SORUSU

Sayın Volkan Bozkır, İstanbul’da kartopu tarafından dükkân camının namusu lekelenen(!) bir esnaf, tam da dediğiniz gibi  “fail” e cezasını kendi elleriyle verdi; kartopu oynamak gibi affedilemez bir caniliğe imza atan gazeteci Nuh Köklü’yü kalbinden bıçaklayarak, cezasını infaz etti! Hâlâ, yay gibi gergin, kutuplaşmış, siyaset kurumu tarafından ’nefret’le beslenen, cinnete meyilli bu  toplumu  “kendi adaletlerini sevke”  yönelten sözlerinizi geri almayı düşünmüyor musunuz?