Akdeniz Üniversitesi Avrasya Araştırmaları Topluluğu’nun düzenlediği Horasan’dan Anadolu’ya Alevilik söyleşisi için Antalya’daydım önceki gün.  “Eleştirel” bir meslek ya bizimki, hemen her yazıda kara kara bulutlar, şimşekler, fırtınalar, sağanaklar oluyor bolca.
Ya güneş?..
Ara ki bulasın!
Halbuki şu günlerde en çok ısınmaya, aydınlanmaya ihtiyacı var yurdum
insanın.
Bu sebepten dolayı...
Ben derim ki,  “güzel şeyler de oluyor”  köşesi yapalım bugün. İnsanın görünce umutlarının şöyle bir silkinip kendine geldiği, bütün kötülüklere karşı inancının pazularını gösterip de iliklerine kadar meydan okuma gücüyle donandığı anlar; buna vesile olaylar da oluyor etrafımızda.
Türkiye’nin birçok iline, birçok üniversitesine gittim, hepsi olmasa da çoğunda bizi davet eden öğrenciler “ne halleri varsa görmeye” terk edilmiş durumdaydı. “Dışarıdan”  aldıkları yardımlarla yürütmeye çalışıyorlardı üniversitedeki sosyal çalışmalarını. Antalya’da tam tersi; Akdeniz Üniversitesi şehre adım attığım andan itibaren öğrencilerinin arkasında durduğunu hissettirdi. Rektörü kimdir, dekanı kimdir, hocaları kimlerdir tanımam ama Akdeniz Üniversitesi yöneticilerini, öğrenci topluluklarını misafirleri karşısında mahçup etmedikleri için tebrik ederim. Tabii öğrenciler de tavırları, mesajlarıyla -bence- üniversitenin yüzünü kara çıkarmadı.
Üniversite organizasyonlarında genelde öğrencilerle baş başa oluruz; birkaç akademisyen gelir, başkaca da pek kimse olmaz... Ülkü Ocakları, Türk Ocakları, TÜRKAV... Birçok sivil toplum kuruluşunun il başkanları ve yöneticileri de katıldı Akdeniz Üniversitesi’ndeki söyleşiye... Teşvik edici sahiplenmelerinden dolayı bu kurumlar da tebrik edilmeli.
Eşleriyle ailecek gelen okurlarımız vardı; gelmeleri duygulandırdı.
“Konuşmacı” derseniz;
Valla yaralıydı, sancılıydı, o coşkulu halinden eser yoktu, aşırı ilaç yüklemesinden kafa gidip geliyordu ama bir buçuk iki saat boyunca derdini anlatabilmek için elinden geleni yaptı.
Günün tartışmasız kahramanları Avrasya Araştırmalar Topluluğu mensuplarıydı.
Aferin çocuklar size.
Sordukları sorulardan, sorgulamalarından belliki ideolojik yelpazenin bambaşka dilimlerinden dinleyici gençler bir aradaydı salonda. Aynı koltuklarda saygıyla, tahammülle dinlediler, özgüvenle kendilerini ifade ettiler, kimi ikna oldu-kimi olmadı, kimi kızdı çıktı-kimi son dakikaya kadar kaldı ama kimse diğerinin özgürlük alanını kısıtlamadı.
Bir kere daha aferin.
İçlerinden biri, kalktı “Ben Aleviyim” dedi;
“Açılımı reddediyorum. Biz bu ülkenin, bu milletin dışında mıyız, farklı mıyız, başka mıyız, ne açılımı... Ben Aleviyim. Müslüman’ım. Türk’üm. Türk Milliyetçisiyim. Ülkü Ocaklıyım. Oyumu da MHP’ye verdim!”
Helal olsun sana çocuk!
Herhangi bir partili olduğun veya olmadığın için değil; seni sıkıştırmak istedikleri çemberi yırtıp attığın, önyargılara yenilmediğin, bu milletin kendi büyük, kendi öz buluşmasına gecikmediğin, tam vaktinde yetiştiğin için!