12 Haziran’da üç İsrailli genç kayboldu ve Temmuz başında bu kaybolan gençlerin cesetleri Batı Şeria’da El Halil kentinde bulundu. İsrail üç İsrailli gencin ölümünden Hamas’ı sorumlu tuttu ve aynı gece Gazze şeridinde 34 hedefe hava saldırısı düzenledi. 589 Filistinliyi gözaltına aldı. İsrailli askerler şüpheli ilan ettikleri Ebu Ayşe’nin evini bombaladı. Netanyahu kabineyi olağanüstü toplantıya çağırdı,  “Bundan Hamas sorumludur ve bedelini ödeyecek”  dedi. Şimon Peres,  “Katil terörizm tekrar bu tür bir şeyi aklına getirmeye cesaret edemeyecek”  dedi. O günden bu yana İsrail, Gazze’ye saldırıyor, aralarında yetimler evinin bile bulunduğu pek çok hedef İsrail saldırıları altında. Filistinliler ağır kayıplar veriyor, çocuklar ölüyor, Filistinlilerin hayatına yine ölüm kusuyor İsrail.
***
Biraz şöyle düşünelim. 
Bir Filistinli genç, İsrail askerî tesislerinden birine giriyor ve bahçedeki gönderden İsrail bayrağını indiriyor.
Birkaç ay içinde İsrail güvenlik güçlerinden sekiz tanesi infâz ediliyor hatta bir tânesi öldürüldükten sonra üstgeçitlerden birine asılarak sallandırılıyor. İki İsrail kentini birbirine bağlayan bir yol Filistinliler tarafından kapatılıyor, günlerce açılmıyor o yol. İsrail’de cezâevinde yatan Hamas üst düzey yöneticilerinden birinin yanına Filistinli milletvekilleri ziyârete gidiyorlar, çıkışta İsrail basınının karşısına geçerek Hamas yöneticisinin mesajlarını Filistin halkına iletiyor. 
Kudüs’te ya da başka bir İsrail şehrinde bir bayram kutlanıyor ve cezaevindeki Hamas yöneticisinin mektubu kalabalıklara okunuyor.
İsrail şehirlerinden bazılarının sokaklarında bilboardlarda Hamas liderlerinin resimleri asılıyor.
Ve İsrail hükümeti çatışma çıkmaması için güvenlik güçlerine  “Filistinlilere müdahale etmeyin”  tâlimatı veriyor. 
Nasıl geliyor kulağınıza?
Saçma ve imkânsız değil mi?
Saçmalığının ve imkânsızlığının sebebi Filistinlilerin bütün bunları yapmasından değil, İsrail’in bütün bunlara asla izin vermeyecek olmasına dâir dünyanın edindiği tecrübelerden kaynaklanıyor.
***
Kulağımıza saçma gelen bunlar, Türkiye’de vaka-yı âdiyeden zuhur ediyor.
Yıllarca PKK ile silahlı mücadelenin içinde yaşamış, şehitler vermiş korucular ’açılım süreci’ne kurban ediliyor, bugüne kadar sekiz korucumuz PKK tarafından göz göre göre infâz ediliyor, bir tânesi üst geçitte asılarak öldürülüyor.
Elinden on binlerce insanımızın kanı damlayan Öcalan, hükümet nezdinde VİP muamelesi görüyor. Odasında bölünmüş Türkiye haritası asılı olan Barzani, AKP kongresinde  “Türkiye seninle gurur duyuyor”  sloganlarıyla alkışlanıyor. 
Hükümetin bir Bakanı  “Apo Kürtlerin lideridir”  diyor, bir diğer Bakanı,  “Güvenlik güçlerine PKK’lılara müdahale etmeyin emrini biz verdik”  diyor. 
Bingöl-Diyarbakır kara yolu bir aya yakın bir zaman PKK tarafından kapatılıyor. 
PKK vergi topluyor, yollarda kimlik kontrolleri yapıyor, mahkemeler kuruyor, petrolden pay istiyor, her gün tehdit ediyor, şantaj yapıyor.
***
Peki Türkiye ne yapıyor?
Teröre teslim oluyor... Yalnızca birkaç aylık bir asayiş sorunu olan PKK’yı siyasallaştırıyor, katillere af hazırlığı yapıyor. Olmayan bir savaşı  “sona erdiriyorum”  kisvesi altında ülkeyi parçalanmanın eşiğine sürüklüyor.
***
Orta Doğu kan gölüne dönmüş durumda.
Türkiye ne yapıyor?
Evlere şenlik bir Dışişleri Bakanımız var,  “Orta Doğu’da bizden izinsiz yaprak kıpırdamaz”  diyor, Orta Doğu’da her gün yüzlerce insan ölüyor, sınırımızda bir Kürt devleti bağımsızlığa yol alıyor.
Evlere şenlik bir MİT Müsteşarımız var, Mısır’da darbe olacağını en son o duyuyor,  “Bizim tarafa üç beş roket attırırız, Süleyman Şah türbesini bombalattırırız”  diyor.
Evlere şenlik bir Başbakanımız var, Musul Konsolosluğumuzu basarak personelimizi rehin alan IŞİD için  “İnanıyorlarsa bırakırlar”  diyor, insanları uçurumlardan atarak öldüren, kestikleri insanların kafalarıyla top oynayarak fotoğraf çektiren kelle avcısı katillere ‘Mübarak Ramazan’ hatırlatması yapıyor.  Gazze’ye gidemiyor. İsrail’e nota veremiyor, Büyükelçimizi geri  çağıramıyor. 
Ne yapıyor peki? 
İç politikada rant devşirmek için miting meydanlarında ve ekranlarda efeleniyor, kendisini protesto eden vatandaşa  “İsrail dölü”  diyor, Mavi Marmara’da İsrail askerlerinin öldürdüğü Uğur Süleyman Söylemez’in evine gidip kameralar eşliğinde Kur’an tilâvet ediyor, fakat diğer yandan Barzani’nin petrolünü İsrail’e taşıyor.
***
Tekrar soralım:
Kendi devleti ve ait olduğu kendi medeniyet ve kültür dünyası nezdinde öldürülen o üç İsrailli genç mi daha kıymetli, kafası parçalanan Filistinli bebek mi daha kıymetli, yoksa infaz edilen korucular mı ya da efsane yazdığı bizzat Başbakan tarafından söylenen polislerin sokak ortasında döverek öldürdüğü Ali İsmail mi?