Bizim çocukluğumuzda böyle dijital kahramanlar yoktu.
60'larda sakızdan çıkan numaralı kartlarla "alt mı - üst mü?" oynardık.
Üç kişi olunca "orta" da devreye girerdi.
Büyük numaralı kartı bulan diğerini üterdi.
Bazen de gündeme, "kartlardaki artistler" damgasını vururdu.
Kadın erkek fark etmez hepsi bizim için "artist"ti.
Oyuna ara verir tartışırdık...
"Cüneyt Arkın yener!.."
"Kartal Tibet yener olum!.."
Bazıları erkenden "entel" takılırdı…
"Kuzey Vargın!.."
Diğerleri şaşırırdı.
Yiğitlik-Pehlivanlık kültüründen beslenen bizim sokakta "dövüştürme" merakı hep canlı kaldı.
70'lerde, fraksiyonlar bile bundan çoğaldı. Troçkistler, Leninciler… Enver Hocacılar…
Sokak kavgaları, trafikteki yol kavgaları ve "reality shov"lar hep bu yüzden reyting aldı.
Bu "yener" iddialı kahraman arayışı siyasete de sıçradı. 
Kavgacı sol, iktidarı uzun aradan sonra "Karaoğlan"la buldu.
Günümüzde siyaset yine, biraz da haklı sebeplerle giderek "kavga sever" bir yere gidiyor.
Böyle olunca da gençler, sakızdan çıkan artist fotoğrafları gibi bir "kahraman" arayışına giriyor. 
"Filanca Paşa!.."  
"Felanca baba!.."
Filmin setine, senaryosuna, bütçeye, yönetmene bakan yok!..
Kavganın "Yeşilçam'la dünya sinemaları arasında olduğu" da görülmüyor.
Yenen de tabii ki hep "Rocky Balboa" oluyor.
Kimse, "kendisinin kimi yendiğini" konuşmuyor.
Bunu sadece uzayan çocuklukla, sakızdan çıkan kartlarla izah edebilir miyiz?
"Ben kimi yenerim?" diye sormalı ve artık buna odaklanmalıyız.
Ama ille de bir tercih yapacaksak… 
Kendi senaryosunu 45 yıldır kendisi yazdığına göre…
Bence… "Ocak yener!"
 
Ülkücünün Madalyası…
 
Tarihin en çok savaşan milleti olmamıza rağmen bizde en az gelişen bilim dalı, "Heraldik"tir. 
Herald "şövalye armacılığı"dır. Soylulara verilen onur materyallerini, figürleri, armaları inceler.
Avrupa'da arma çoktur. 
Bizde ise Tanzimat sonrasını saymazsak… 
Bir Tuğra bir de Sancak vardır; gerisi "ilahiyat"tır.
Bunun sebebi, onlardaki "feodalite" ile bizdeki "merkeziyetçilik"tir.
Avrupa'da soylular kendi aralarında "heraldik teatilerde" bulunurlar. 
Madalyalarla kahramanlığı maddeleştirir, sözüm ona "ebedileştirirler!"
Genellikle "madde için savaştıklarından" buna ihtiyaçları vardır.
Bizde ise "Nizam-ı Âlem" davasıyla savaşıldığı için tüm ödüller "ilahi"dir.
Biz Türkler "Allah rızası" için savaşırız. 
Madalya, Heraldik, arma, ödül filan bu yüzden gerekmez! 
Ödül zaten "ebedi"dir.
Ülkücü hareketin mayasında da bu vardır.
Bu yüzden yolda kaybettiğimiz arkadaşlarımıza "şehit" deriz.
Bugünlerde istismar edilen, bir madalya, itibar ve sosyal güvence arayışı var.
Bizans'tan geçen hastalıklara bunu da ekleyiniz.
Bu yol "Allah yolu"dur. Herkes hür iradesiyle katılmıştır.
Ülkücü, bu yola girerken "her şeyi" göze almıştır.
Maddi kaygı sözleşmesi, hayat sigortası yapmamıştır…
Siyasi rütbeler ve görevler liyakatle alınıp verildiği sürece…
"Ülkücünün madalyası, davasına olan bağlılığıdır."
 
Çizgiler ve "Değerler Mezarlığı"
 
Devlet bey anlatıyor. "Nedense" kimsenin aklına gelmemiş!..
Bir kaç kez sadece ondan duydum; Bolu iftarında sahura doğru yine konuşuyor:
"46 yıl önce yola çıkarken hepimiz şuradaydık," diyor.
Önündeki kâğıdın soluna, yukardan aşağı doğru bir çizgi çekiyor.
Sonra, "bazılarımız şimdi şurada" diyerek tâ kâğıdın öbür ucuna gidiyor. 
Sağ tarafa da bir dik çizgi çekiyor.
Sonra iki dik çizgiyi yatay bir çizgiyle birleştirmek üzere kalemi sürüklüyor.
"Bütün arkadaşlarımızı şuraya getirmedikçe…"
Kalem hızla son çizgiye doğru yaklaşıyor ve tam dokunurken.
Lider başını kaldırıyor:
"Görevimizi yerine getirmiş sayılmayız!.."
Liderin samimiyetine ve tespitine inanıyoruz.
İnanmazsak "eksik muhalefet" inanırsak "tam sorumluluk" olacağını biliyoruz.
Çünkü hepimiz bu iki çizginin arasındayız. 
Hepimiz, kendimize uygun görevlere talip olmalıyız…
Şahsiyetimizi ve fikir hürriyetimizi sonuna kadar koruyarak…
Ocak disiplininden ayrılmamalıyız.
Bunun yolu, her bakımdan "emin" olmaktan geçiyor.
Bunun da yolu, "eline diline ve beline sahip" olmaktan geçiyor.
Birbirini dosya-poşet gammazlayarak; "genel müdür adayı" olmaktan değil…
Ondan sonra bu yüzden "değerler mezarlığı"nda yatacak yer kalmıyor!..