14 Temmuz 1959'da Kerkük'te bir vahşet yaşandı.

Komünist Kürtler, Türkmenlere saldırdı. 

Üç gün içinde 36 Türkmen öldürüldü, yüzlercesi yaralandı. 

Türkmenlere ait iş yerleri, tahrip ve talan edildi. 

Molla Mustafa Barzani, Rusya'dan destek alarak ülkesine yeni dönmüştü.

Olay bu anlamlı zamanlamasıyla, tarihi bir "kin tohumu ekme operasyonu"ydu.

Böylece Marksist ideolojiyle etnik ırkçılık birbirine karıştı.

1960'larda Türkiye'ye sıçrayan sağ-sol olayları da 1970'lerde "Kürtçü terör" eksenine oturdu. 

Bu olay, Misak-ı Milli'ye ve "bin yıllık kardeşliğe" vurulan en ağır darbeydi.

 "Kardeş kavgası" cinneti, Türkiye'ye bu yolla girdi.

1968 "Paris ruhu" 1959 "Süleymaniye ruhu"na göre çok masumdur.

Devrimci Deniz Gezmiş, 1971'de Şarkışla'da güya Jandarmanın bir metre üzerine atıyordu.

Ama 1978'de, "Sarız'lı Devrimci Keko" Kayseri'de her hafta bir sivil "Türk'ü" ensesinden vuruyordu.

1979'da ODTÜ'den sürgün gelen iki Kerküklü'yü de sırf Kerküklü oldukları için vurdular.

Ben de oradaydım; musalla nöbetini tuttum. Şehitlerimizin ruhu şad olsun. 

PKK terörü de işlevsel bakımdan kronik bir 14 Temmuz katliamıdır.

Aynı işi görmektedir. Amaç, araya kan ve kin sokarak, Kürt'le Türk'ü ayrıştırmaktır.

 

14 Temmuz, İsrail ve Barzaniler

 

14 Temmuz 1959'a kadar Allah'ın izni ve tarihin hükmüyle kanaat şuydu: 

"Kürtler eğer bir gün Araplardan ayrılacaksa, yerleri Türkiye'nin yanı olacaktır."

Bu sırada İsrail'in amacı Kürtleri, etrafını kuşatan Araplara karşı kullanmaktı.

İsrail aynı işi Mısır'ın güneyinde de yaptı ve 40 yıl içinde "bağımsız(!) Güney Sudan'ı" kurdu.

Irak'ın kuzeyinde de aynı yolu aradı. Bu siyaset bugünlerde açığa çıkıyor.

Nakşilikten dem vuran Barzaniler, şimdi MOSSAD ajanlarıyla kurdukları ilişkinin izahını yapmalıdır. 

İsrail'in bölgeye yönelik son açıklamaları, İsrail-Barzani dostluğunun en az İsrail-Güney Sudan ilişkileri kadar derin olduğunu gösteriyor.

Kürtleri Araplardan ayırdıktan sonra ise Türklerle birleşmesini önlemek gerekiyordu.

Yani… 14 Temmuz Kerkük Katliamı, aslında Türkmenlere değil "Misak-ı Milli'ye karşı" yapıldı.

"Mondros hattının kuzeyinde kalan Müslümanların Türk olduğu" tezine karşı…

Aynı zamanda bu tanım, bizim Lozan'daki tezimizdi.

Geriye dönüp baktığımızda olayın sadece İsrail'in işine yaradığını görmek için kılavuz gerekmiyor.

Geçen gün IŞİD'den sonra Kerkük'ün Araplardan ayrılan ilk petrolü İsrail limanlarına taşındı.

Bu Siyonist oyunu, "bin yıllık kardeşlik"ten asla taviz vermeyen Ülkücüler bozacaktır.

Barzani, 14 Temmuz için Türkmenlerden özür dilemeli ve "Misak-ı Milli'yi" selamlamalıdır.

% 91'i Türkiye'ye katılmak isteyen bir toplumu yönetenler…

Türkmenlere gözü gibi bakmak zorundadır.

İşte bu sebeple Kerkük, "milli birliğimizin anahtarı"dır.

 

Mafya, Eşkıyalık ve Ülkücü Gerçeklik

 

Türk kültüründe mafya olgusu ve kabadayılık yoktur.

Mafya, Patrici-Pleb eşitsizliğinin Roma hukuk sistemi bozulduktan sonraki tortusudur. 

"Mafya babası" god father" (ilah baba) gibi sözler, Latin mahreçlidir.

Türk'ün babası, sadece kendi "Kang"ı yani kan selefidir. 

Patronluk, Patriklik, Babalık ve Pederlik, Vatikan etkisi altındaki Roma kültüründen doğu Roma'ya, Rumlara, Ermenilere ve zamanla Kürtlere bulaşmıştır.

Mafya kültürü, kırsal alanda eşkıyalık olarak tezahür eder.

Bize eşkıyalık da Rumlardan ve Ermenilerden bulaşmıştır.

Türkiye'de mafya babalarının genellikle İstanbul'un Rum semtlerinden, Yeniçeri kışlalarına yakın mahallelerden, eşkıyaların Pontic ve feodal yörelerden çıkmasının sebebi budur.

Türk, savaşçıdır, askerdir, yiğittir. Mafya veya eşkıya değildir. 

Türk, işini daima disiplin içinde, teşkilatıyla görür. 

İnanmayana da gösterir.

Herkesin bu ilmi gerçeğe inanmasında "sonsuz fayda" vardır.

12 Eylül öncesinde Ülkücü, bu davanın kutlu yoluna "Allah rızası için" girmiştir.

Nam yapmak, rant elde etmek, lüks içinde yaşamak için değil…

Bunlar yaşamadan bilinmez! 

Kiminin de dili dönmez; sorun biz söyleyelim.

Şehitlere maaş bağlanmadığına, gaziler emekli olmadığına göre…

Ülkücü, sisteme minnet etmez; hizmetinin karşılığını "Ruz-i Mahşerde" arar.

"Kahramanlık"la siyaset farklı bir şeydir.

Siyasetçinin hedefi iktidar olmaktır.

Kahramanın işi saldırmak…

Kahramanlık saldırıp bir daha dönmemekse… 

Böyle ağlamaklı bir edebiyata gerek yoktur.

Kimse "bu Ülkücü gerçekliği" sulandırmasın.

Şehitleri mezarında kıvrandırmasın!