Memlekette önemli şeyler oluyormuş gibi bir  hava  estiriliyor ama nedense bende bir olay dışında heyecan uyandıran hiçbir şey yok! O da Sayın Devlet Bahçeli'nin, AKP kurucusuna meydan okuması.

     Fikir kimden çıktıysa Allah razı olsun. Anlayana hücum marşı… Anlamayana sivrisinek vızıltısı…

     MHP Genel Başkanı diyor ki; "senin başbakan gibi, AKP genel başkanı gibi meydan meydan dolaşmana müsaade etmeyiz. Çünkü ne başkansın, ne başbakan ne de genel başkan… 

     Sen artık sevsek de sevmesek de cumhurbaşkanısın. Bu kadar sakil bir iş yaparsan meydanına ineriz!" Söylenen üç aşağı beş yukarı budur.

     Bize 1923'te Cumhuriyeti getiren ve şu anda Erdoğan'ı köşke çıkaran Fransız tipi demokraside Cumhurbaşkanı, Kralın yerine gelmiştir. 

     Nasıl gelmiştir? İngiliz tipi demokrasideki sembolik yetkili krallar gibi gelmiştir. 1215'ten beri yetkileri kısıtlana kısıtlana kuşa dönmüş krallar gibi…

     Türk-İngiliz siyasi ilişkileri, ciltler dolusu kitaba sığmaz. Bu bilgi kalabalığına rağmen biraz okumuş yazmış olanlar İngiliz siyasetçilerinden mesela Benjamin Disraeli'yi, Gladstone'u, Winston Churchill'i, Lord Curzon'u, Lloyd George'u, duyarlar, bilirler. 

     Yakın tarihten Margaret Thatcer'la Tony Blair'i de tanırlar da… Kral George'u, Edward'ı, William'ı, filmlerdeki Arthur kadar bile hatırlayan yoktur. 

     6 Şubat 2014'te 62. Yılını dolduran Elizabeth için de durum farklı değildir. Bırakın kraliçeyi, geçici bir yönetici olan Başbakanı bile bürokratların sevk ve idare etmesinden "Emret Başbakanım" diye TV dizileri yapılmıştır. Çünkü devlet hayatında keyfilik değil, kalıcılık esastır.

     İngiltere'nin başarısının sırrı işte bu süreklilik arz eden yönetim anlayışında yatmaktadır.

     Cumhuriyete ve Fransız tipi demokrasi geleneğine dönersek… Cumhuriyet, gittikçe sembolik hale gelen yetkilerine rağmen kralların artık halk tarafından istenmemesinden doğmuş bir rejimdir. Halk artık soyluları, bütün ayrıcalıklarıyla birlikte def etmeye karar vermiş ve tepedeki ismin halktan biri olmasını istemiştir. Yetkiler yine sembolik olacak, Cumhurbaşkanının kraldan daha güçlü bir yönetici yani "diktatör olması" böylece önlenecekti.

     Sivil Anayasa diye yola çıkan, darbe edebiyatıyla yatıp kalkan ve 12 Eylül Anayasasını tamamen yok etmek istediğini sık sık dile getiren Recep Tayyip Erdoğan'ın, "darbeden demokrasiye geçiş dönemi" yetkilerini kullanarak başkanlık sistemine doğru yelken açmasına rıza gösterilemez.

     Cumhurbaşkanlarının siyasi sorumluluğu yoktur. Parti programı yoktur. Hükümet bütçesi yoktur. Meclis denetimi yoktur. Yani milletin vekillerinden gelen "gensoruyla sorgulanma korkusu" yoktur. 

     Buna karşılık, demokrasinin en önemli getirisi olan yasamaya müdahale ve Anayasa Mahkemesinde iptal davası açma yetkisi vardır. Meclisi feshederek erken seçime götürme gibi tarafsızlıktan kaynaklanan çok ciddi hakları vardır. Ayrıca Cumhurbaşkanı, meclisten gelen anayasa değişikliklerini tek başına halk oylamasına da götürebilir.

     Anayasa'nın üzerindeki 12 Eylül vesayetini bir tarafa bıraksak bile, bugünkü tehlike, Erdoğan'ın AKP'yle kol kola siyaset yapmaktan asla vazgeçmeyecek olmasıdır. Oysa yetkilerin bu diktatöryal karakteri, 1982'de Anayasayla birlikte seçilecek cumhurbaşkanının, siyaset kurumu dışından, kışladan gelen partisiz, "tarafsız" bir şahsiyet olmasıydı. 

     Şimdi Erdoğan, "hem  arabam  2,5 litre, 4 çeker Mercedes olsun; hem de 1600 cc'lik Fiat Palio rallisine iki dakika erken başlayayım" diyor. Yaptığı iş hemen hemen budur.

     Erdoğan'a ait Çankaya düşüncelerinden bazıları şunlardır: 

     1- "Darbelere karşıyım; ama ben bu darbe anayasasını sevdim." 

     2- "Sonuna kadar tarafım; ama beni tarafsız asker gibi görün!" 

     3- "Sorumsuzum, ama her zaman ensenizdeyim."

     4- "Ahmet'i yerime monte ettim; ama kaybederseniz kelle alır, kafa keserim!.." 

     5- "Çok da kafamı bozarsanız meclisi erken seçime götürürüm. Listeleri de ben belirlerim!.."   

     Erdoğan böylece, Evren'den kalma Cumhurbaşkanlığı yetkilerini sivil bir kurnazlıkla: 

     a) Hükümeti, b) Meclisi c) AKP'yi, Çankaya'dan idare etme ve denetleme yönünde kullanacaktır.

     Devlet bey de Bozkurtların Allah'tan başkasına kulluk etmeyen gerçek demokrat karakterine güvenerek, yılanın başını küçükken ezmeye çalışmaktadır.

     Bu meydan okuyan çaba, hem cumhuriyet, hem de tarihi derinliği olan bir demokrasi mücadelesidir.