Ne yalan söyleyeyim, böyle zamanlarda Ankara’nın kapalı kapılarının ardında, kalın duvarlarına yapışık bir telekulak olası geliyor insanın!
Bugüne kadar etmemiş olmaları garip olduğundan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve İçişleri Bakanı Muammer Güler’in istifalarında “a-aa”, “hadi be”, “var canına”lık bir durum yok da Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın durumu başka.
Bir kere;
Yanar dönerli  “son dakika”lar “istifa” diye duyursa da “istifa ediyorum” demiyor aslında; “istifa ettirildim” diyor. 
Ee ne var nihayetinde diğerleri de “istifa ettirildi” demeyin hemen, Bayraktar  “diğerleri”nden farklı olarak  “Başbakan’ı rahatlatmak için kendi rahatını kaçırmaya” razı olmadığını -hem de NTV patronajının kalbine indirecek biçimde, naklen- ilan ediyor! 
Bir vursa iktidarı “silip  süpürecek” ama bir türlü “gemi”yi bulduramayan o dalga var ya;
Gözünüzü ayırmayın, o dalga Bayraktar’ın ‘Ben emir eriyim’ feryadının tam altında!
Telekulak fakiri bir İstanbul gazetecisi olduğumdan  bilemiyorum ama meraktan ölüyorum;
Erdoğan’ın evindeki o  toplantıda ne oldu?
Tamam, siyaset tanrıları kurban istedi orası aşikar da; ne konuşuldu?
Pakistan dönüşü havaalanında, otobüsün üzerinde Erdoğan’la el ele “Beraber daha çook güleceğiz biz bu yollarda” der gibi bütün diş varlığını sergileyen Bayraktar’a çayın çorbanın yanında ne ikram edildi de beti benzi soldu mesela?
Dosya?
Tehdit?
Şantaj?
Ne?
Ve -misafir umduğunu değil bulduğunu tabii- o ikram; gece, başını yastığa koyduğunda nasıl bir “yan etki”ye sebep oldu Bayraktar’da?
Sindirim bozukluğu; hazımsızlık?
Mide bulantısı?
Kaşıntı?
Korku?
Terleme?
Titreme?
İntikam?
 

***
 

2011 seçimlerinde MHP’yi izlemiştim; Devlet Bahçeli’nin hemen her gezisine gittim, hemen her konuşmasını dinledim. “Püskevit”ti, “ebced” di, “kaset”ti derken o dönem magazinel bir gündeme  kurban gitti ama hem miting meydanlarında, hem de gazetecilerle yaptığı sohbetlerde Bahçeli’nin en çok üzerinde durduğu konu “TOKİ üzerinden yürütülen yolsuzluklar”dı. Kimini yazdık, kimini o yoğun trafikte yazamadık ama, “servetine servet katan mahdumlar” ile “televizyonlarda gösteriş yapan müteahhitler”in kulaklarının da bolca çınlatıldığı o sohbetlerden hatırımda kalan;
“17 Aralık” ne ki, “bağımsız savcıların” -ne varmış bunun altında- TOKİ’nin bir tek tuğlasını yerinden oynatmaya kalktığı gün iktidarın  “17 Ağustos”u olur.
“Ayakkabı kutusu”na benzemez; hiçbir  “günah keçisi” -en sadığı bile- öyle bir “enkaz”ın ağırlığını “tek başına” üstlenmek istemez; zaten istese de üstlenemez ezilir, canı çıkıverir!
Velhasıl Bayraktar’ın Başbakan’a dönük istifa çağrısından benim anladığım:
Ne cemaatle çatışma, ne uluslararası komplo; AKP’yi iktidar içinde çöreklenmiş “suç ortaklıkları” ve “ben yanarsam seni de yakarım” paniği götürecek gibi!
Milletvekilliğinden de istifa eden Bayraktar “dokunulmaz” da olmayacağına göre bundan sonra ne olacağını tayin edecek tek kişi var;
Bir yürekli savcı!
 

Tam yerinde alkışlanmış!
Anlata anlata bitiremediler;
Pakistan’da şöyle karşılandı, şöyle alkışlandı, şöyle uğurlandı, yollarına şöyle güller saçıldı...
Tamam Pakistan canımız, ciğerimiz, dünya ahiret kardeşimiz de; Erdoğan’ı yere göğe koyamayan o Pakistanlılar, aynı zamanda adam kalmamış gibi ülkesini dolandıran, yetim hakkını havuduyla götüren namı diğer  “Bay yüzde 10” Ali Zerdari’yi Devlet Başkanı seçen aynı Pakistanlılar değil mi!
Evet hiç yabancılık çekmemiştir;
Gurur mu duyalım bununla şimdi!
 

“Kumpasçı”ya terfi itirafı
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin aktardığına göre,  bütçe görüşmelerinden sonra AKP’li milletvekilleriyle biraraya gelen Tayyip Erdoğan -söz konusu davanın malum özel yetkili savcısını kast ederek-  “Bu adamın bizden talepleri oldu. Ergenekon’la mücadeledeki çabası nedeniyle 2 kez terfi ettirdik. Ama memnun kalmadı. Bizden bölgeyi istedi. Vermedik. O zaman siz görürsünüz diyor” biçiminde konuşmuş.
AKP Ankara Milletvekili de olan, Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan önceki gün Silivri davalarını işaret ederek ne dedi?
“Kumpas”!
Bu durumda Başbakan’ın bahsettiği  “o adam” ne olmuş oluyor?
“Kumpasçı”!
Ee peki sormazlar mı;
Neden terfi ettirdiniz  
“kumpasçı”yı?
 

Temsil ettiği kuruma ambargo 
uygulanan uçakta bir temsilci...

Büyük bir cesaret (!) sergileyerek  Tayyip Erdoğan’ın Pakistan gezisine katılan Zaman Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, izlenimlerini paylaştığı dünkü  yazısının satır aralarına manidar bir not sıkıştırmış:
“THY’nin bazı gazetelere ambargosu, seyahat için kiralanan Başbakanlık’ın uçağına da yansımış. Zaman ve Bugün gibi gazeteler paketin dışında tutulmuş...” 
Temsil ettiği kuruma ambargo uygulanan bir ortamda temsilci neyi temsil edebilir; gazetenin sokulmadığı uçakta,  o gazetenin -hadi sade yazarı olsa neyse- “kurumsal temsil makamı” nda bulunan Ankara Temsilcisi’nin ne işi var acaba? 
Ha tabii Ünal da Ahmet Taşgetiren’in yolundan gidecekse; ufukta cemaat medyasından Erdoğan   medyasına transfer varsa o başka!