AKP'nin, Ortadoğu politikasındaTürkiye, başta NATO üyeliğiyle bütünleşmiş politik gücü olmak üzere bütün stratejik avantajlarını kaybetmek üzeredir.
     Çok değil, 12 - 13yıl önce "AB Ordusu'nun NATO'dan tefrik edilerek kurulmasına" tek başına engel olarak Atlantik'in iki tarafını da kilitleyen milli gücünüzü, El Kaide seviyesine indirgerseniz, ABD, tabii kiPKK'yıbile size tercih etmekte bir sakınca görmeyecektir.
Dün, Wall Street Journal editörleri, "Ankara artık müttefik değil" başlıklı makalede, Türkiye'nin IŞİD'e karşı, İncirlik üssünün kullanımına engel olan tutumunu "yeni bir Tezkere Olayı" olarak yorumluyorlar.Bizce sorun bundan çok daha derin ve tehlikelidir:
WSJ'ye göre kaçınılmaz sonuç "ABD'nin IŞİD'e karşı vereceği savaşta daha iyi bir bölgesel müttefik bulması"dır!.. ABD, zaten I. Körfez Savaşından beri, 1919'daki Wilson Prensiplerinden beri hatta 1863'te Robert Kolejin açılısından beri bunun peşindedir.
Bugüne kadar ABD'yle herhangi bir sebeple masaya oturup da bu ülkeye karşı hala Lozan'a ve ardındaki "milli bağımsızlık ruhuna" saygı telkin edememiş olan bütün hükümetlervebal altındadır.
     Wall Street Journal devam ediyor:
     "Burada en iyi seçenek, desteklerini sunan ve diğer müttefiklerin aksine asker göndermeye hazır olan Kürtler olarak öne çıkıyor. Belki de İncirlik'i Kuzey Irak'taki Kürt topraklarında bulunan bir hava üssüyle değiştirmenin zamanı geldi. Amerika'nın artık Ankara'da arkadaşları olmayabilir ancak bu, Orta Doğu'da başka bir seçeneğimiz kalmadı anlamına gelmiyor."
"Batının nabzını tutmasıyla" ün kazanmış Wall Street Jurnal'in son cümlesi, bizim Ocaklı çocukların kendilerini milletlerinin yerine koyarak "biz" diye konuşmalarına benziyor. Biz böyle konuşsak, çokbilmiş İslamcılar ve kolejli diplomatlar bizi "çocuksu" bulurlar. 
Adam, "Ortadoğu'da seçenekmi yok,biz Amerika'yız kardeşimtalibimiz çok!" diyor.
Şimdi ABD'nin AKP'yi kullanarak "Türkiye'yi çürüğeçıkarma" sürecini nasıl yönettiğine bakalım:
     WSJ bunları yazarken eş zamanlı olarak eski ABD Ankara Büyükelçisi Riccardione, Atlantik Konseyi'nde, "Ankara'nın, ABD'nin ikazlarına rağmen El Kaide'nin Suriye kolu olan El Nusra ve Ahrar El-Şam'a yardım ettiğini, hatta silah verdiğini" açıkça söylüyor.
Aynı anda ABD Başkanı Barack Obama, IŞİD'e karşı yeni stratejisini açıklamasının ardından, "Amerikan savaş uçaklarının IŞİD hedeflerini, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin başkenti Erbil'deki bir üsten kalkarak vuracağını" duyuruyor.
İşte ihanet de tam burada başlıyor. Sen git "NATO'ya girmek için" Kore'de 741 şehit ver. Sonra "NATO'ya hayır" diye sokağa dökülengençlerin gitsin"Moskof işgaline hayır" diyerek örgütlenengençleri, kardeşlerini vursun!Binlerce kayıp da orada ver. Memlekete kin tohumları saçılsın. Sonra bunun devamı olarak Marksist etnik teröre bir 50.000 kurban daha ver.
     100 yıl boyunca "ABD'yle derin savaş halinde" olduğun halde, Perinçek gibi ajanlar sayesinde "ABD'nin kucağında severek oturduğuna" inandırılmış gençlerinin sadakatini yitir, nefretini kazan!
Sonra da o Amerika gitsin, 5.000 askerinin katili PKK'ylakoalisyonkursun!..
     ABD'nin, BDP'yle kurduğu temasları da önümüze alarak rahatça söyleyebiliriz ki; Türkiye, AKP projesinin son aşamasındatam anlamıyla bir tuzağın içine çekilmiştir. Bu tuzak, "Sevr tuzağı"dır. 
     ABD, "zoraki müttefikliği"ni,Sevr projesi için engel olarak gördüğü Türkiye'yi sağlam bir bahane bulduğu anda zaten NATO'dan kusacaktı. 
AKP ise Suriye'deEl Kaide'yle işbirliğine giderek, ABD'ye, bize pek de onur kazandırmayan bir gerekçesunmuş; bu ülkeye"PKK ile ittifak"dahil olmak üzere yepyenifırsatlarvermiştir!
Hatırlar mısınız bilmem… ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra "El Kaide" bahanesiyle eski dostu Saddam'ı tamamen karşısına almış; Kürtleri de asker gibi kendisine bağlamıştı.
     Aynı ABD, Edoğan'ın "IŞİD" politikasını bahane ederek Laik Türkiye'yi koalisyonun ve fiilen NATO'nun dışınaiterken, yine aynı sebeple PKK'ya da silah yardımı yapmaktadır.
     Irak'ın başına gelenleri görenler, durup dururken Kuveyt'e girerek, memleketini büyük bir felakete sürükleyen Saddam için "Amerika'nın adamı" demişlerdi. O yıllarda Saddam'ın saraylarda başlayan diktatörlük macerası, ihanetlerle "süpürüldüğü"ağzı dar bir "çukurda" son bulmuştu.
     "Amerika'nın adamı" olmak için ille de "CIA Ajanı" olmaya gerek yoktur. 
Ortadoğu'da Amerikanprojeleri kol gezerken, yeterinceakıllıolmayan her siyasetçi zaten doğrudan doğruya "Amerika'nın adamı"dır.