Türkiye'de fikir namusunun, ifade ahlakının ve düşünce estetiğinin, bize ve Ülkülerimize yakışır bir düzeyde olmamasının muhtelif sebepleri vardır.
Kültürümüz "söz namustur" der. Çünkü atlı göçebelerde Uygurlara kadar "yazılı sözleşme" yapmanın imkanı olmadığından söz "namus kadar aziz" olmak zorundadır.
     Bizde Uygurlardan önce tapu senedi görülmez. O da doğu Türklüğünü bağlayan bir aşamadır. Batı Türkleri, yani Oğuzlar, yazılı kültüre, senede sepete intikal konusunda biraz daha yavaştır. 
     Türklerde "söz ağızdan bir kere çıkar" çünkü Mete'den beri devam eden askeri disiplin kültüründe, söz gibi geri alınamaz bir hamle olan "okun yaydan çıkması" icabında yiğidin töre için "öz babasını öldürmesini" ifade etmektedir.
     Dolayısıyla "yiğidi bıçak kesmez; bir kötü söz öldürür" tekerlemesinden de anlaşılacağı gibi söz, aynı zamanda ciddi bir silahtır.
     Barış zamanı "kılıcını kınından bir karış sıyırmanın cezasının ölüm olduğu" Türk töresinde bu silahın doğru kullanılmaması halinde fitneye, iç savaşa ve katliama sebep olması işten bile değildir.
     Ağızdan çıkan bir sözün, herhangi bir sebeple basılı bir kompozisyona dönüşerek kitlesel etkinlik kazanması haline ise "haber" diyoruz.
     Yani Türkiye'de 80'lerde "Tan gastesi" çıkana kadar sadece söz değil, "haber" de namustur.
     Ondan önce Yeni İstanbul'un, 6-7 Eylül olaylarına sebep olan "Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı" haberindeki gibi derin manipülasyonlar belli bir stratejik amaca matuf oldukları için bunları konumuzun dışında tutabiliriz.
     Ancak ne zaman yapılmış olursa olsun özellikle kasıtlı olarak yapılmış yalan haberlerin namuslu olmadıkları, "sözün namusundan ve şerefinden uzak oldukları" bir gerçektir.
     Tarihte siyasi yalanları, fütursuzca söyleyen ilk siyasi organizmalar 1789'da Fransa'daki burjuva devrimcileridir.
 Bu yıllarda, krala veyılların kemikleştirdiği idari alışkanlıklara karşı saraya doğru yürüyecek kuru kalabalıklara ilk kez ihtiyaç duyulduğu için halk, sermaye tarafındanilk kez siyasi sebeplerle kandırılmıştı.
     Kraliçe MariAntuanet'e mal edilen "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" sözünün aslında hiç söylenmediği, ihtilalden seneler sonra hatta inkılaplar tamamen yerleştikten sonra itiraf edildi.
     "Amaç vasıtayı meşru kılar" şeklinde özetlenen "siyasi ibahiyye" ekolünün kurucusu İtalyan Makyavelli'den yüzlerce yıl sonra Komünistlerde de benzer siyasi yalanları adeta bir düstur haline getirdiler.
 Lenin'in "çamur at izi kalsın" sözü,Komünist propaganda taktiklerini, bir mücadele konsepti haline getirdi.
Şimdi, 60'lı ve 70'li yıllarda karşımıza çıkan ve Türk haberciliğini de etkileyen bu "siyasi yalan" kültürü, bugün ne yazık ki; bazı Milliyetçi mahfilleri de etkilemiş görünüyor.
     Perinçek gibi rol icabı gittiği Marksist mücadele ortamından geri gelen, gelirken de yanında ne kadar belden aşağı taktik varsa getiren döneklerle yan yana iş tutan bazı Milliyetçiler, çok kolay yalan söylüyor, yalan haber yapmaktan hiç çekinmiyorlar. 
     Şimdi bu sorgulamayı neden yaptığımı anlatayım:
 Milliyetçi Hareket Partisi, 1 Kasım seçimlerinden sonra kritik bir süreçten geçiyor. Aslında bu kritik durum, aklı başında her Milliyetçinin görebildiği gibi "iki partili başkanlık sistemi" arayışıyla birlikte MHP'nin baraj altına sürüldüğü 2002 tarihinden itibaren devam ediyor.
     MHP, Türk Milletinin, Ülkücülerin iman gücüyle ve liderin teslim olmayı asla düşünmeyen çelikleşmiş iradesiyle 2007'de bu oyunu bozarak meclise geri döndü. 2011'de kaset operasyonuyla baraj stratejisi bir kez daha denendi. 2015'te de farklı askeri araçlar kullanılarak yeniden deneniyor.
     MHP de Ülkücülüğün doğasına ve şanına yakışır bir şekilde direniyor.
     1 Kasımdan sonra parti içinde yükselen sesler ve buna bağlı olarak peş peşe toplanan MYK'dan ve İl Başkanlarından "hataları ve eksikleri gidererek 2018'e kadar devam" kararı çıkıyor.
     Genel Başkan Devlet Bahçeli de muğlak ifadeleri mahzurlu bularak "olağanüstü kurultay"ı gündemden çıkarmak üzere "kesin" konuşuyor.
     Sonra bir bakıyoruz, muhalif gazete ve ondan haber iktibas eden bazı web siteleri: "Bahçeli partiyi kayyuma teslim edecek!" şeklinde bir yalan haber yayınlıyor.
     İşte bu söz, Fransızlara da, Sovyet devrimcilerine de pavyonun cirosunu yükseltmek için delikanlıyaaşık rolü oynayan konsomatrislere de rahmet okutacak bir fitnedir;çünkü bizatihi, Ülkücülerin arasına salınmıştır.
Söz namussa bu yapılan namussuzluktur!
     MHP ilelebet yaşayacak ve elbettenice genel başkanlar gelip geçecektir. Ama ülkücü hareketin geleceği, asla ticari işletmelerin kar zarar hesaplarına bağlı olmayacaktır!